30 Eylül 2008 Salı

1 Ekim 1905

1 Ekim 1905'den beri... 103 yıldır... iyi ki varsın Galatasarayım...

Öf yaa #6

İnsan nezleyken içtiği sigaralardan gram tat alamıyor (a.k.) sigarayı içtikten sonra mendile saldırırken sümüklere takılan o tadın burundan çıkması ayrı bi iğrençlik katıyor meseleye.

Berbere gidiyorum ben

İrlandalıların müthiş bar'ında bira içiyorduk. Irish pub. Halil'in saçları da uzundu o günler. Halil'in saçları da kıvırcık olduğundan bonus gibi saçları oluyodu, ilk uzattığı zamanlar süpersonik gözüküyordu saçları fakat zamanla sevmemeye başladım saçlarını. Kendisine de söyledim "kanka kes şunları, nolur kes şunları, hadi kes şunları, kessene baaa" diye.
O akşam içerken "tamam kesicem" dedi "tamam kes" dedim "ama sezon bitsin öyle" dedi "bende tamam 11 mayıs günü keseceksin o zaman" dedim "fakaatttt" dedi ben içimden "öff kesin bi şartı var" dedim. Aynen de öyleydi. "Sende uzatacaksın o zaman saçlarını" dedi bana "iyi" dedim. "peki iddia mı bu şimdi yani" dedim "heaa" dedi "vay" dedim "hay" dedi "noldu" dedim "üstüme bira döküldü" dedi.
İddia'nın ne olacağını tartışmaya gelmişti konu ve evet uzun uğraşlar sonucu bu tırto, hiç bir işe yaramayan iddia'yı zevkli hale dönüştürmeyi başarmıştık. evet artık gurur meselesi değil, resmen nevizade de 1 gece yeme içme davetiyeli bir meseleye dönmüştü olay. o kadarla kalmamış kaybeden hem diğerini davet edecek hemde aynı gece kendisi hiç bir şey yiyip içmeyecek maddesi de eklemiştik. Bira'nın verdiği rahatlık mıdır? yoksa eaaa zamanında uzattıydım yine uzatırım düşüncesi midir bilmiyorum anında kabul ettim.
11 mayıs geldi çattı, Şampiyonluk maçı için stada gittim, hayatımda hiç bir maçta bu kadar güldüğümü hatırlamam. ertesi gün halilin saçlar gitmiş. ben sonradan gördüm. mutlu oldum sevindim. babam dedi ki "ooo halil adama benzemişsin" evet Halil'in süpersonik bonus saçları gitmiş yerine Memati saçı gelmişti.
Ben ise uzatmaya başlamıştım. Günler geçti aylar geçti, saçım iyice boka benzedi, jöle sürdüm güzel oldu, kız arkadaşım beğenmedi beni terk etti. Ama ben aldırmadım, burun deliklerime sokabilecek kadar uzamıştı saçlarım çünkü ortada önemli bir mevzu vardı. İddiamız. Saçlarımdan da şaka maka baya sıkılmıştım son dönemlerde, sonra çaktırmadan Halil'ciğime bi kestireceğimi söyleyeyim dedim "Kestirme be oğlum, valla sana uzun daha çok yakışıyor" dedi "Kanka sıkıldım valla" dedim "iyi sen bilirsin" dedi. Baktım İddia'yı unutmuş.
Ertesi gün Halil bize geldi "hadi ben gidiyim" dedi, "iyi seni bırakırım eve, zaten saçları kestirmeye gidecem" dedim "tamam" dedi. Ben odamda hazırlanırken o kapıya yöneldi. Annem "İddia varmış, ondan kestirmemiş enis, ama artık kestircem diyo, sen ne diyosun" dedi, içerde beynimden vurulmuşa döndüm, çıldırdım resmen. Annem tarafından sırtımdan vurulmuştum. Halil ise "yoo benle öyle iddiaya girmedi, belki başkasıyla girmiştir" dedi. Odamda ise son dakika da gol yiyip aynı dakika da gol attığımız hırvatistan maçındaki gibi mutlu olmuştum. Sevinç gösterileri sergiliyordum Semih gibi, aynaya bakıp sus işareti yapıyordum ki "Eniiis hadi olm" diye ses geldi. Halil'i evine bıraktım, Saçlarımı kestirmeye gittim.

29 Eylül 2008 Pazartesi

Bugün Bayram

sen gittin gideli
içimde öyle bir sızı var ki
yanlız sen anlarsın
sen şimdi uzakta
cennette meleklerle
bizi düşler ağlarsın

bugün bayram
erken kalkın çocuklar
giyelim en güzel giysileri
elimizde taze kır çiçekleri
üzmeyelim bugün annemizi

sen yaz geceleri
yıldızlar içinden ara sıra
bize göz kırparsın
sen soğuk günlerde
kalbimi ısıtan en sıcak anımsın

bugün bayram
erken kalkın çocuklar
giyelim en güzel giysileri
elimizde taze kır çiçekleri
üzmeyelim bugün annemizi

bugün bayram
çabuk olun çocuklar
annemiz bugün bizi bekler
bayramlarda hüzünlenir melekler
gönül alır bu güzel çiçekler...

Bayramınız kutlu olsun Barış abi, Kemal abi, Adile teyze, Alpaslan abi ve nice cennet'te meleklerle bizi düşleyen abiler ve ablalar...

Sizlerin de Bayramı kutlu olsun ey blog okurları...

27 Eylül 2008 Cumartesi

Alpaslan Dikmen | 1965 - ....



Söyleyecek söz bulamıyorum. Sırf Galatasaray tribünlerinin değil bütün Tribüncülerin başı sağolsun. Çok değerli bir insandı. Mekanın cennet olsun Alpaslan Abi...

Yıllar yıldı
Hiç bıkmadın
Büyük bir aşkla bağlandın
Yeri geldi sabahladın
Bütün ömrünü harcadın

şimdi söyle
Nerdesin sen
Oldumu bırakıp gitmen
keşke çıkıp
şaka desen
Ne olur ALPASLAN DİKMEN!

26 Eylül 2008 Cuma

Andiamo a Venezia


Lustenau deplasmanından döndüm, şimdi Venedik'e gidiyorum. Merak edersiniz diye eve uğradım kısa süreliğine. "Bana ne ulan?" diye gayet normal bir soru soran olabilir. Bende cevap vereyim madem: "Gittiğim yerde burayı okuyan biri olur hani, hani beni ağırlar, çay kahve ikram eder ondan ulan" ama bugüne kadar "gel misafirim ol" diyen olmadı. Bekliyorum.

Ciao.

Schweiz wir kommen!


Lustenau deplasmanındayım (isviçre sınırı), dönücem.

Kadir Gecesi

Bin aydan daha hayırlı olan Kadir Gecesinde, kainatın yaratıcısı ve alemlerin Rabbi bağışlayıcı ve acıyıcı yüce Allah tüm dualarınızı kabul etsin.

25 Eylül 2008 Perşembe

Saatler olsun to me


(bkz: sıhhatler olsun) (bkz: ekşisözlük yazarıymış gibi davranma)

24 Eylül 2008 Çarşamba

Deney?!?!





(05:08) Ömer:safanin kucuklugu oyle gecti
(05:08) Enis İNAN // Wha::Dfhukdshfşdhsfşuhadsf
(05:08) Ömer:barbilerle askerlere saldirirdi
(05:08) Ömer:tuhaf bi psikoloji
(05:09) Ömer:bi tanesinin deligini bulmaya calisirken yakalanmis 7yasinda
(05:09) Ömer:ne yapmaya calistigini kimse bilmiyo
(05:09) Enis İNAN // Wha:oyuncak bebeğin kıyafetlerini komple çıkarıp
(05:09) Enis İNAN // Wha:kukusu var mı diye bakmayan erkek çocuğu
(05:09) Enis İNAN // Wha:yoktur heralde
(05:09) Ömer:muahah :D
(05:09) Ömer:tamam kanka
(05:09) Ömer:safanin yaptigini normal kaliplara sokcan diye...
(05:09) Ömer:tamam
(05:10) Ömer:sustum
(05:10) Enis İNAN // Wha::D:D olm
(05:10) Enis İNAN // Wha:bunu herkes yapmıştır lan
(05:10) Enis İNAN // Wha:sende yapmışındır
(05:10) Enis İNAN // Wha:yani küçükken yapmadıysan
(05:10) Javier Zanetti #:yaptım tabi ak
(05:10) Ömer:sarhostum,hatirlamiyorum
(05:10) Enis İNAN // Wha:sana bebek göndereyim mutlaka yaparsın
(05:10) Javier Zanetti #:götüne bakıyodum hep
(05:10) Enis İNAN // Wha::D
(05:10) Ömer:huahuahua
(05:10) Ömer::D
(05:10) Enis İNAN // Wha::D:D ben barbiyi soymuştum
(05:10) Enis İNAN // Wha:baktım delik yok
(05:10) Enis İNAN // Wha:sonra ken'i soydum dalgası var mı diye
(05:10) Enis İNAN // Wha:o da olmayınca baya şok olmuştum
(05:11) Enis İNAN // Wha:psikolojik travma

23 Eylül 2008 Salı

Kararımı verdim

Sevgili İremciğim, Hayatımcığım...

Çok sıkıntılıydım. Karar veremiyordum bir türlü. Ama artık kararımı verdim, ve bunu senle paylaşmak istiyorum. Fakat kararımı açıklamadan önce sana bir şey anlatmak istiyorum.
Orta okul'dan mezun olduğumuz yıldı. Gittim Selim'e "Kendimi 60 yaşındaki biri gibi hissediyorum Selim" dedim "60 yaşındaki insanlar kendilerini nasıl hissediyor biliyor musunki böyle abidik gubidik laflar ediyorsun be Enisciğim" diye de anında cevabı yapıştırdı, bilirsin Selim'i, piçin önde gidenidir ama iyi çocuktur. Neyse işte bende "ulan erkek erkeğe konuşuyoruz şurda, anla derdimi diye bi laf ettim senin dediğine bak, sktir git filozof ol eşşoğlueşşek" diye de azarlamıştım Selimi "ehehe" diyip bilgisayarında yarım kalan Civilization III (sayıyla: 3) oyununa devam etmişti.
Selimden sıkılıp panter desenli kot ceketimi giyip yola koyulmuştum. Hedef belliydi. Senin evin. Gidecektim, alacaktım seni karşıma ve adam akıllı konuşacaktım. Yolda içimden söylemek istediklerimi geçirdim "İrem bak, ben ilgi bekliyorum senden, sen bi kere aramıyosun beni, hayır arama tamam ben seni arıyorum zaten, ama sonrada bana "çok sıkıyorsun enis beni" diyorsun. Ben ne yapacağımı şaşırdım, hayır güçlü erkek istiyorum dedin, gittim body'ye yazıldım, ağırlık çalışmaya başladım, güçlüden kastın bumuydu onu bile sorgulamadım. ne istiyorsun benden sevdiceğim. ben sana aşkımı kanıtlamak için yapmadığım eşşeklik, yemediğim bok.. bok yenilir mi lan.. domuzlar kendi boklarını yiyormuş doğru mu acaba? gerçi yemeseler bile sıçtıkları çukurda dolanıyorlar kesin orda ağızlarına kaçıyordur, aynı nasıl biz havuz'a gidince kimsenin kabul etmediği ama herkesin işediği havuzdan ağzımıza su kaçıyorsa bunlarda da aynı hesap ehehe................. ulan ben ne düşünüyodum en son? İrem. evet ne diyodum en son? Bok... boktan önce? hayvan gibi ağırlık çalışıyorum.. yok ondan sonra? evet buldum aşkımı kanıtlamak için eşşeklik yaptım be sevgili diyeceğim ona. evet domuz kısmı hariç aynen bunları söyleyeceğim ona" diyerek göğsüm dik şekilde yürüdüm evine. Kapıyı annen açmıştı, seni sordum "irem valeybol'a gitti yavrım" dedi bana "e daha dün de gitmişti voleybol'a" dedim "hayır dün bale'ye gitmiş ben karıştırmışım yavrım" dedi. "peki ne zaman müsait olur" dedim "valla yavrım, bak pazartesi okuldan sonra yüzme dersi var ondan sonra eve geliyor yemek yemesi ders çalışması yatması gün bitti de sen ona, salı çarşamba günleri ilk okul çocuklarına ders vermeye gidiyor, perşembe günleri bale cuma valeybol, cumartesi pazar ailesiyle geçirsin istiyorum ama orda bile dolu benim yavrıcaağım. bende söz dinletemiyorum be oğlum vıdı vıdı vıdı vıdı" diye bişeyler anlatmaya başladı annen. söylediklerinin sonuna vıdı vıdı yazdığım için özür dilerim, ama o vakitten sonra dinlemeyi kesip sadece kafa sallamaya başlamıştım. evet iremciğim o gün bu ilişkinin geleceği hakkında ciddi ciddi düşünmeye karar vermiştim. Düşündüm, taşındım an itibariyle kararımı verdim. Canımın içi belki bu senin için zor olacak, belki kaldıramayacaksın ama ben ilişkimizi sonlandırmaya karar verdim. Lütfen kabul et bunu.

Seni çok seven
Enis'in...

Not: Valeybol derslerin nasıl gidiyor?

Finlandiya'da okula saldırı

Finlandiya Devlet Televizyonu'nun geçtiği bir habere göre, ülkenin kuzeybatısındaki bir okulda, ABD'deki Columbine Lisesi katliamını hatırlatan bir silahlı bir saldırı gerçekleşti. Olayda 9 kişi öldü.

Blogu açtığım ilk zamanlar Finlandiya tarihinde ilk defa böyle bir olay yaşanmıştı. 1 sene geçmeden 2. si yaşandı. Noluyo laaaan? Finlandiya gibi süpersonik bi ülke de böyle şeylerin olması garip. ama adamlar acaip bireysel silahlanma olaylarına girmişler. normal yani. ama türkiye de de bireysel silahlanma var. niye hiç bi çocuk böyle bir işe girişmiyor? çünkü türkiye de acaip bi ortam var. insan eğleniyor.

22 Eylül 2008 Pazartesi

Sopalı Film



gerek malzemeyle gerekse kişisel yardımıyla Babama, sonracığıma Halil'e ve Anneme sabır ve yeteneklerinden dolayı teşekkür ediyorum. Bi de selin'e tabiki, ben yemek yerken bazı ufak tefek hatalar görmüş onları düzeltmiş galba.

21 Eylül 2008 Pazar

Mutsuzluklar

Site de gördüm, şöyle bir yazı eklemiş bi de

okurlardan Cihan ARICI dergiden taradığı mutsuzluk karelerinden bir animasyon yapmış. tesadüfen internette gördüm, beğendim. sizle de paylaşmak istedim. Cihan'a sitede yayınlamak istediğimi belirten iki mail attım ama beni iplemedi. herhangi bir cevap yazmadı. umarım kızmaz

20 Eylül 2008 Cumartesi

Öpücem

İsteyerek öpmese bile meraktan öpecek, ama bu beni bağlamicak çünkü öpücük öpücüktür.

17 Eylül 2008 Çarşamba

Andiamo a Basel

16 Eylül 2008 Salı

Bu ne biçim maç? Bu ne biçim bahis?


Bu bahis kuponumun ta kendisi.
Bugün CL maçları oynanırken "bidahaki golü kim atacak?" bahisine 5 euro verdim. aha oynadığım maçlar yukardaki gibi.

Herkes gol attı, herkes farkı arttırdı, hepsi tuttu. Werder gitti göt gibi bok gibi famagustaya karşı bi sikim yiyemedi. Allah sizi bildiği gibi yapsın. Hayır bu ne biçim grup kardeşim böyle? İnter'i doğal olarak sevmiyorum. Anorthosis ve Panatinaykos'u da aynen. bi werder'i tutuyordum grup'ta onlar da kendilerinden nefret ettirdiler. Allah bu grubun cezasını versin. Uefa adam ol ve bu grubu komple çempiyıns lig'den dışla.

Bu formanın dizaynını Umut Sarıkaya yapmış

Anket çocuğu olmak

Hep sorardım kendi kendime "ulan bu anketler nasıl yapılır, kimleri nasıl şaaparlar" diye. Meğersem telefonla rastgele arayıp sorular soruyolarmış. Hayatımda ilk defa daha demin bir ankete katıldım. Hiç yalan yanlış cevap vermedim, çünkü ben dürüst insanım. Ve çok çok mutluyum. yarın öbürgün gazetenin bir köşesinde "20-24 yaş arası gençlerin % 96'sı hayatlarında hiç bir porno filmi baştan sona izlememiş"yazısını okuyacağım ve 4%lük kesim'den biri olduğum için kendimle gurur duyacağım.

Bende artık bir anket çocuğuyum.

14 Eylül 2008 Pazar

Merak ettiğim bir konu


Şimdi şu ok işaretleriyle paintte işaretlediğim yerde duran insanları hep merak etmişimdir, o kadar konsere festivale gittim, bi o kadar da giden arkadaşım oldu, ama nedense hiç biri öyle arkada durmamış izlememiş dinlememiş oralardan grupları. hep en önden, hep en kop kopçu yerden.
Ölmeden önce şöyle 1 milyon kişinin gittiği konserin en arka sırasında durup en ön sıradakinden daha çok kopulduğuna şahit ve tanıklık etmek istiyorum.
kimin konseri var gelecek 6 ay içinde bir araştırayım bakalım.

Kovulduk ey halkım unutma bizi

Başlık biraz çakma oldu ama kovulmayla ilgili başka bir şey aklıma gelmedi, dümdüz "kovuldum beyav" yazmakta istemedim.
Evet, kovuldum ehuehue. Du bakalım ne bok yicem şimdi, bu halde sittinsene gidemem İstanbul'a. Param yok. ben plan yapmaktan bıktım artık yaa, eskisi gibi bugünü yaşayıp yarına Allah kerim demek istiyorum tekrar.
Puuu hava da buz gibiymiş.

13 Eylül 2008 Cumartesi

Bu ne be?


Eylülün 13'ü bugün. Daha teorik olarak yaz dönemini yaşıyoruz. 8* C diyor lan. piuuuu


* (o yuvarlak şeyin nasıl yapıldığını bilmediğimden yıldız yaptım)

12 Eylül 2008 Cuma

Wtf?

saat 3:41, ve 1 saat 19 dakika sonra işbaşı yapıcam. saat 00:13 de uyandım. 21:00 sularında tv başında sızmışım çünkü. çok acaip. bu nasıl bir düzen Allahım?

Metin OKTAY #10 // Unutulmayacaksın


Kendisi hakkında o kadar çok yazılıp çizildi, en çok söylenen şeylerden bir tanesi de "onu göremedim, yaşayamadım, ama onun gibi Galatasaray'lı gelmedi bu takıma" cümlesidir.

Belki de bu camia'da tek tartışılmayacak tek konu da budur.

Sebebi de belki kendi ağzından çıkan şu sözlerde saklıdır;

Galatasaray'ı bırakacağım ha? Allah korusun! Allah yazdıysa bozsun! Galatasaray benim dünyam, Galatasaray benim yuvam. nasıl bırakırım Galatasaray'ı? evet İzmir'i eşim kadar severim. ama benim bir de sevdiğim Galatasaray'ım var..

Nur içinde yat Taçsız Kral'ım..


Kendi kaleminden Metin Oktay...

"Sarı-kırmızılı renklere küçükten beri hayrandım.Galatasaray İzmir'e geldiğinde okuldan kaçar, maça giderdim.Bence Galatasaraylılık din gibi,mezhep gibi yerleşmiş, köklü bir inançtır.Galatasaray'ı işte bunun için tercih eder ve Galatasaraylılığımla her zaman gurur duyarım."

"Fenerbahce 20 bin, adalet bir yıl için 10 bin lira transfer ücreti teklif ederken, ben Galatasaray ile yıllığına 8 bin liraya anlaşma yaptığım gün mutluluktan uçuyordum..."

"Sahaya çıkmadan önce Allah'a dua eder, sahaya en son çıkmayı uğur sayardım.Aut çizgisini geçerken daima sağ ayağımı atardım.Maça başlamadan önce arkadaşlarım kaleye şut atarken, ben dolanıp durur, oyun başlayıncaya kadar topa vurmazdım... Sakatlandığım zaman, secde ederek iki elim önde 'Allah'ım sen bacaklarımı koru' diye dua ederdim."

"Galatasaray'ın alt yapısında 18 tane metin vardı... Galatasaray'daki bu metin'lerin sayısı bana söylendiğinde önce inanmamıştım. futbol okulunun çeşitli kademelerinde bu metin ismi dikkat çekmiş ve onları biraraya getirmişler. sonra da bana haber verdiler,gittim hepsini kucakladım."

"Fenerbahce'ye attığım ağları yırtan golüm çok konuşulmuştu.Hikayesi ise şöyledir ;Fenerbahce ile oynayacağımız her maçın havası ayrı olurdu. 1959 yılının 10 haziran günü oynayacağımız milli lig'in ilk final maçının önemi çok büyüktü. futbol federasyonu bu kritik maça yugoslavya'dan hakem getirmişti. tansiyon yüksekti.Maçtan bir gece önce Çınar otelde yugoslav hakemin üç fenerbahçeli yöneticiyle birlikte yemek yediği görülünce, İstanbul'da kıyamet koptu. Galatasaray kulübünün telefonları ihbarlarla inliyordu:'maç Çınar otel'de masa başında satıldı...yugoslav hakem fenerbahce'yi galip getirmek için ne lazım gelirse yapacak!..' bunun üzerine Galatasaray kulübü hakemin değiştirilmesi için federasyona başvurdu. hakem şaşırmıştı. ve ağlayıp sızlamaya başlamıştı. 'ne olur galatasaraylılar'a söyleyin böyle bir sebepten dolayı memleketime dönemem maçı namuslu bir şekilde yöneteceğim.'

Yöneticilerimiz bir toplantı yaptı, hakemi kabul etti ve o yugoslav hakemle iki takım maça çıktı. 10 haziran 1959... dolmabahçe stadı yükünü almış, ezeli mücadeleyi bekliyor. sıcağa rağmen tribünler herzamanki gibi rengarenk... oyun hızlı başlamıştı. maçı mutlaka kazanmak istiyorduk. Çok hırslıydık... turgay uzun bir degaj yaptı. boş top, ceza sahasının üstüne süzülmüştü. topa kaleci Özcan arkoç ile birlikte yükseldik. Özcan topa uzanabilmek için adeta benim sırtıma tırmanmıştı.. Çok yükselmiş, bu sebepten de dengesini kaybetmişti. İkimiz birden yere düştük. Özcan anlayamadığım bir şekilde kıvranmaya başladı. o anda fenerbahce tribünleri benim Özcan'a vurduğumu zannederek küfretmeye başlamıştı. o çirkin tezahüratın ilk defa muhatabı oluyordum. Şaşırmıştım ve utanmıştım. suçlu olmamama rağmen utanmıştım. o sırada yanıma fenerbahçeli nazi erdem ve basri dirimlili geldiler. İkisi de çok sevdiğim arkadaşlarımdı...

Benim kasıtlı bir hareket yapmayacağımı benden iyi bilirlerdi.Ben onlarla konuşurken birden diz kapağıma bir tekme yedim.Acıyla tekmeyi vurana baktım.Bana vuran,kendine fenerbahce'de yer edinmeye çalışan Avni idi. o acıyla ben de Avni'ye bir yumruk attım.Yumruğu Avni'nin suratına indirince saha karıştı.Antrenörümüz George Dick, Eşfak Aykaç,Muzaffer Bozok ve menajerimiz Osman İncili beni olaylardan sıyırıp saha dışına götürmeye çalışıyorlardı. o kargaşa arasında yöneticimiz Muzaffer Bozok ile Osman İncili yugoslav hakeme kızıyorlardı. aradan iki üç dakika geçmiş, saha boşaltılmıştı. yugoslav hakem hışımla yanıma yalaştı ve saha dışını gösterdi.O güne kadar hiçbir hakemden bu kararı duymadığım için neye uğradığımı şaşırmıştım. Hırsımdan ağlıyordum.Sahadan çıkmadan önce gidip fenerbahçe tribünü önünde çakıldım.Ben gidince onlar da şaşırdı.Biraz önce o çirkin kelimeleri bana layık gören insanlardı onlar.Durdum.Bir baştan bir başa o triibünleri süzdüm. Sonra eğildim ve bana küfedenleri selamladım.

Ortalık sakinleşmişti.Ben soyunma odasına gitmeye kara verirken Suat,Turgay ve diğer arkadaşlarım kolumdan tutup 'Dur,hakem kararını değiştirdi galiba" dediler.

Oyun duralı 7 dakika olmuştu ve 7 dakikadan sonra yugoslav hakem beni sahadan atmaktan vazgeçmişti.Karar değişince fenerbahçeli futbolcular kahroldular.

Bundan sonra yüz binleri ağlatan tek golü ben atacaktım.37.dakikada ağları parçalayan bazukayı fenerbahce kalesine ben yolluyordum. Allahım rüya gibiydi sanki o an...

Nuri bir pas atmıştı,sola doğru kaçtım.Osman hızla üzerime geldi,onu atlatmak benim için zor olmadı.Aut çizgisine kadar gittim sol ayağımı çizgiye dayayıp topu kepçeledim.En büyük korkum Naci idi. Naci Erdem ekseri bu toplara çift dalardı.Fakat ondan da sıyrıldım.Evet, önümdeki topa çok dar açıdan vurmak zorundaydım.Bu bir an meselesiydi. bu kısa zaman içinde başımı kaldırdım ve kale içinde bir noktaya tüm kuvvetimle vurdum.Kaleci Özcan, köşeyi kapatmıştı.Buna rağmen top hızla kaleye girdi.İnanın topun baktığım noktadan dışarı çıktığını ve ağları parçaladığını sonradan öğrendim. golden sonra arkadaşlarımın sırtındaydım. tribünlerden 'cim bom bom..." sesleri yükseliyordu. halbuki hakem de dahil, golü dolmabahçe satdındaki kimse farketmemişti. hakem önce aut vermiş, sonra parçalanmış ağları görünce gole hükmetmişti. maçtan sonra fenerbahce'nin eski kaptanlarında fikret arıcan 'vallahi azizim bizim zamanımızda topa en iyi vuran adam Bekir'di...ama itiraf edeyim ki Metin daha iyi vuruyor...' diyordu . "

"Eşim ve ailesinin sürekli baskısındaydım. evliliğimin ilk günlerinde topu bırak diye diretmişlerdi. gülüp geçmiştim bu komik sözlere. ben nasıl aç susuz yaşardım ki? futbol benim dünyamdı. topu bırak emri yerine gelmeyince bu defa daha komedi bir teklifle karşılaştım ' Galatasaray'ı bırak İzmir'e dön...' diye diretiyorlardı. Galatasaray'ı bırakacağım ha? Allah korusun! Allah yazdıysa bozsun! Galatasaray benim dünyam, Galatasaray benim yuvam. nasıl bırakırım Galatasaray'ı? evet İzmir'i eşim kadar severim. ama benim bir de sevdiğim Galatasaray'ım var.
O aralar bizim rusya seyahatimiz vardı. eşim oya, kafasındaki acı planı İzmir' de uygulamaya koymuş. benim adımı ve imzamı kullanarak, beden terbiyesi genel müdürlüğüne bir mektup götürmüş...gazetecilere de 'metin Galatasaray'da satışa çıkarılmasını istedi ' demiş... aman yarabbim... böylesi görülmüş şey değildi. İzmir bölge müdürü mektubu almış ve 'peki efendim' demiş. 'mektubu hemen ankara'ya yolluyorum...'
bu mektubu ciddi zanneden galatasaraylıları bir telaş almış. ben rusya'da iken bir yardım kampanyası açılmış. amaç para toplayıp benim Galatasaray'da kalmamı sağlamak. bunu duyunca oya İzmir'den feryadı basmış ' metin 500 bin liraya bile Galatasaray'da kalmayacak '
haber bana ulaştırılınca, gazetecilere bir açıklama yapmak zorunda kaldım. ve şu mesajı ilettim :

'Galatasaray'da kalmaya ailece karar vereceğiz.İzmir'i, eşim oya kadar severim ama benim bir de yürekten bağlandığım Galatasaray'ım var.'
ama oya, topağacı'ndaki evi boşaltıp, eşyaları İzmir'e götürmüş. olacak iş mi? o eşyaların bir çoğunu evlenirken galatasaraylı taraftarlar hediye etmişlerdi. ne derdim galatasaraylı taraftarlara ben ?Rusya'da artık daralmaya başlamıştım. nihayet yeşilköy'e inmiştik. ama gözlerime inanamıyordum, İzmirsporlu yöneticiler beni kaçırmaya gelmişlerdi hem de bavul dolusu para ile. ama galatasaraylılar da korumaya.

Meğer biz Rusya'dayken komuoyu ikiye bölünmüş, Oya mı kazanacak,ben mi? ben Galatasaray'ı seviyordum elbette benim dediğim olacaktı. ve rüçhan atlı'nın otomobiline biniyordum. Önce bizim eve gittik. kayınvaldem 'buraya galatasaraylılar giremez ' deyip kapıyı rüçhan ağabeyin yüzüne kapamıştı. hava elektriklenmmiş eşimle tartışmıştık, yüzüklerimizi atmıştık. bir basın toplantısı düzenleyerek 'ben parayı Galatasaray'a tercih etmem ' diyor ve Galatasaray'da kalıyordum.Avukatım Süha Özgermi Karşıyaka adliyesindeki üçüncü celsede boşanma işini bitirmişti bile...

10 Eylül 2008 Çarşamba

Big Bang


Şimdi 1 haftadır "dünya batacak" "kara delik" "hepimiz ölcez" "oruç tutan tutsun, yoksa siki tutacaksınız" tarzı haberler dinlemekteyim.
Gerçi 2-3 ay önce bu konuyu Efkan'la da konuşmuştuk. hatta kendisi bloguna süpersonik bir yazı bile geçmişti (burdan). fakat o günler ben pek ciddiye almamıştım, öyle tırt bi deneydir, sadece fizikçiler kendi reklamlarını yapıyordur heralde diye düşünmüştüm. ama haberler öyle değil.
Peki ne deneyiymiş bu diye ölmeden önce katilini görmek isteyen bir insan gibi bu deneyle ilgili bir kaç haber okudum.
Şimdi bu deneyi yapanlara sormak istediğim bir kaç soru var.
13.7 milyar yıl öncesini niye merak ediyorsun? o günkü şartları biliyor musun ki "o günkü şartları yerine getirip deneyi başlattık" gibisinden abidik gubidik bir açıklama yayınlıyorsun? daha 100 yıl önceki şartları bile anca okuduklarımızdan öğreniyoruz, ama yine de yaşamadığımız için bilemiyoruz. bırak 13.7 milyar yılı. (Abi 13.7 milyar yıl ne demek ya. breh breh.)

-Anne ölücez, sen bizim evin hallerini izliyosun, emin misin son hatırlamak istediğin şey bu mu.
-he?
-dünya batıyomuş
-hee
-bizim evin halleri?
-...
-anne?
-sussana şurda bi dizi keyfim varrrrRR

9 Eylül 2008 Salı

Cem Uzan’a 5 kitap okuma cezası

heil uzan!

Genç Parti lideri Cem Uzan’a Başbakan Erdoğan’a hakaret ettiği iddiasıyla yargılandığı mahkemece bir rehber eşliğinde öfke kontrol sistemi programına katılma ve 5 yayın okuma cezası verildi.

espri yapacaktım bu haberle ilgili, ama haberin kendisi yeterince güldürüyor. daha fazla kasmaya gerek yok.

8 Eylül 2008 Pazartesi

Bir kaç saatliğine zenginlik

"Oğlum kapa camı bak klima etki etmez yoksa" dedi Yusuf dayım bana. "Klima ne?" diye soramadan camı kapatmaya çalıştım fakat arabalarda o alışılmış çevirince camı vıcır vıcır kapatan kolu göremiyordum. Sinirlerim laçka olmuştu. camı nasıl kapatacağım ben ya rabbim diye düşünürken Yusuf dayım tekrar "oğlum kapatsana bak tüm serinlik kayboldu gördün mü?" diye veryansın etti bana. Nasıl kapanır bu diye teoriler üretedururken kendisi öfleye pöfleye şöför kapısında bulunan bir düğmeye basarak benim camı kapatmıştı.
Evet, o gün ilk defa Elektrikli cam'ın ve Klima'nın ne olduğunu öğrenmiştim. Öğrenmekle kalmamış, direkt havalara girmiştim. Alışveriş merkezine gittiğimizde arabadan inişim tam zengin çocuğu gibi, zengin piçler gibiydi. Richie Rich izleyip özenmekten gına gelmişti, artık bende kendimi richie rich gibi hissedebiliyor, onun gibi davranabilmenin mutluluğunu yaşıyordum. Yaşıyordum yaşamasına fakat o aşırı mutluluğu göstermiyordum kimseye, hatta aksine hayattan tiksiniyormuşum, arkamdan "zengin ama çocuk çocukluğunu yaşayamıyor işte" deniliyormuş gibi davranıyordum. Alışveriş merkezinde "ben zenginim ben her boku yapabilirim" tavırlarına bile girmiştim. Anlayacağınız kendimi iyice kaptırmış gidiyordum. Para beni değiştirmişti a dostlar.
O günün akşamı mahalleden arkadaşlar beni park'a çağırdılar. "Gelemem" dedim "Neden" dediler "Annem sizin gibi fakirlerle oynamamı yasakladı" dedim "oha" dediler "yok yok lan şaka durun geliyorum" dedim ve koşa koşa aşağıya indim. "Lan enis, sen bize ciddi şekilde fakir mi dedin demin?" diye bir soru geldi anında. İçerlemiş garibim. yazık. ama fakir olmak onun suçu değil dedim kendi kendime ve elimi omuzuna atarak, gözlerimi kısıp kaşlarımı dikerek "Bak Ali, Arabanız var mı bilmiyorum, hatta araba nedir biliyor musun sen?" sorusunu sordum. "biliyoruz tabi lan" diye agresifce bildiğini belirtti Ali. "Peki arabalarda ki cam nasıl kapatılır?" dedim "ee bizim araba da elektrikli cam kapama sistemi var, basıyosun düğmeye kapanıyo kendiliğinden" dedi. "hadi yaa" .... "peki klima ne biliyo musun" dedim "kaloriferin tersi" dedi "oğlum sen niye böyle fakir gibi davranıyosun? acaip zenginmişiniz siz" dedim "ne alaka lan klimalı arabası olan herkes zengin mi sayılıyo" diye sordu "bilmem bugün acaip havalara girmiştim ne güzel. püfff" dedim "oğlum sen klimayı camı boşver buna bak" diyerek babasının anahtarlığını gösterdi. "eee güzelmiş anahtarlık, gerçek deri mi bu?" dedim "laa oğlum siktir et anahtarlığı, bak şimdi anahtarın üstünde ki düğmeyi görüyo musun" dedi "evet" dedim ve düğmeyi gördüğümü onaylamamla birlikte üstüne bastı, basmasıyla birlikte arabadan bir ses geldi, sesle birlikte arabanın sinyalleri 2 kez yanıp söndü "noluyo lan" dedim "artık arabanın kapısı açık" dedi ve bir daha bastı, bu sefer sinyaller 1 kez yandı söndü. "napıyosun lan sen" dedim "arabanın kapısını kilitledim" dedi.
Gerçekler beni yakalamış, zenginliğin arabanın koluyla elektriğiyle ölçülmediğini lakin Alilerin dandirik arabasında bile ne acaip sistemler olduğunu fark etmiştim.

5 Eylül 2008 Cuma

Böyle dilenciye can feda


"mieehh yavrım Allah rızası için... mieehh oğlım var binim.. okutamıyorum param yok mieehh" diye titrek sesle ve kamburla gelen dilencilerden nefret ediyorum (bak alttaki yazıya bunu yazabilirmişim) ve kuruş vermem. ama böyle dilenciyle karşılaşırsam bir gün kağıt para bile veririm.

Nefretlik durumlar / Mim

Mim. Blog yazmaya başladığımdan beri 2. defa mimleniyorum. ve 100 kere anlatıldığı halde tam olarak kuralların ne olduğunu kavrayabilmiş değilim. o sebepten dolayı beni mimleyen voodoo'ya ve mim konusunda uzmanlaşmış insanlara "hatalıysam arayın 004365074302311905" diyorum.

negatif:
Her şeye, hayata, yani heeer şeye negatif bir bakış açısıyla bakan insanları anlamıyorum.
herşeye olumsuzca, herşeye umutsuzca bakan insanları anlamıyorum.

bu kadar aslında yav. benim öyle pek nefret ettiğim şey yoktur. bugün işyerinde biri klozet kapağına sıçmış mesela. gördüğüm an güldüm. çünkü nasıl becerdi lan bunu sorusu geldi direkt aklıma. güldüm yani. sıçan kişiye veya o gördüğüm olaya kin duymadım. pek bişeyden nefret etmem. çünkü pozitif insanım. pozitif olun. olalım.

ha bi de:
futbolun ağzına sıçan abramoviç ve mr. şeyh al arabistan'dan nefret ediyorum. futbol'un endüstriyelleşmesini körükleyen her bireyden nefret ediyorum. hayatında bir kere olsun tuttuğu takım için ter dökmeyen, boğaz patlatmayan, ağlamayan insanların hayatının büyük bir bölümünü tuttuğu takıma adayan insanları yargılamasından nefret ediyorum.

Evet bende mim'liyim birini. Ben Acme'yi mimlemek istiyorum, onun fikirlerine saygı ve sevgiyle yaklaşıyorum çünkü. ondan sonracığıma Ömerciğimi de mimliyorum çünkü o olmadan olmaz. bir de Yağız'ı mimliyim çünkü bu sabah 5 dakika içinde 5 comment bırakmış da gitmiş. tabi kabul ederlerse demiyorum. yazmayan ipnedir diyorum.

Not: pek bişey yazamadım çünkü hakkaten dün akşam 19:38 de yazmaya başladığım yazıyı yeni bitirebildim. öyle harbiden pek birşeyden nefret etmiyorum yau. o yüzden beni mim'leyen voodoo hanım "bu ne laa" derse "yauu işte böyle ben böyle yani" demek istiyorum.

Edit Edit Özür Edit:

Ben konuyu iyice ıskalamışım. Kusura bakmasın kimsecikler

4 Eylül 2008 Perşembe

Guy Richie is back

Plan Program

18.09.2008 -> Bellinzona - Galatasaray SK *
23.09.2008 -> FC Wacker Innsbruck - DSV Leoben **
26.09.2008 -> FC Lustenau - FC Wacker Innsbruck *
03.10.2008 -> FC Wacker Innsbruck - 1. FC RFE Vöcklabruck ***
17.10.2008 -> FC Wacker Innsbruck - FC Magna Wr. Neustadt**
23.10.2008 -> ..... - Galatasaray SK ****
24.10.2008 -> FK Austria Wien Amateure - FC Wacker Innsbruck **
31.10.2008 -> FC Wacker Innsbruck - SKNV St. Pölten ***
06.11.2008 -> .... - Galatasaray SK *****
07.11.2008 -> SV Grödig - FC Wacker Innsbruck ******
09.11.2008 -> Fenerbahçe SK - Galatasaray SK ******



*) izinli günüme denk geliyor, kesin gibi gibi.
**) çalışma saatimle çakışıyor, ya izin almalıyım, ya da başkasıyla saatleri değiştirmeliyim anca öyle gidebilirim maça.
***) çalışıyorum ama maç saatiyle çakışmadığından maça gidizliyorum
****) tabiki Bellinzona'yı geçerse, ve kura da ilk maç deplasman olursa
*****) tabiki Bellinzona'yı geçerse, ve kura da ikinci maç deplasman olursa
******) zaten istifamı vermiş olurum beee

3 Eylül 2008 Çarşamba

Azzurro Türkiye



Artık Azzurro şarkısını söyleyen italyanlara biz de eşlik edecekmişiz.

Turkuaz'ınızı yiyim ipneler, mavi olmuş, ağzımı bozdunuz oruçlu oruçlu. (bu bir klişedir)

1 Eylül 2008 Pazartesi

Dinazorluğa 9 kala...

1 Eylül

1 Eylül, Gregoryen Takvimi'ne göre yılın 244. (Artık yıllarda 245.) günüdür.

Olaylar

* 1868 - Galatasaray Lisesi, İstanbul'da açıldı.
* 1920 - Fransızlar, başkenti Beyrut olan Lübnan devletini kurdu.
* 1922 - Mustafa Kemal Paşa, Başkomutanlık Meydan Savaşı'nın kazanılması üzerine emrini verdi: Ordular! İlk Hedefiniz Akdeniz'dir, İleri!
* 1923 - Japonya'nın Tokyo ve Yokohama kentlerinde deprem: 300 bin kişi öldü.
* 1924 - Ankara Devlet Konservatuarı'nın temelini oluşturan Musiki Muallim Mektebi Ankara'da açıldı.
* 1925 - I. Tıp Kongresi Ankara'da toplandı.
* 1927 - Türkiye'de Medenî nikah zorunlu hale getirildi.
* 1929 - Arapça ve Farsça dersleri okullardan kaldırıldı.
* 1933 - Denizyolları İşletmesi, devlet tekeline alındı.
* 1939 - Almanya'nın Polonya'ya saldırması üzerine, II. Dünya Savaşı başladı. Milyonlarca kişinin öldüğü savaşın başlamasının 50. yılında, Dünya Barış Günü ilan edildi.
* 1947 - Amerikan Yardım Antlaşması imzalandı.
* 1949 - İstanbul Radyosu deneme yayınına başladı.
* 1949 - Van'ın Özalp ilçesinde Temmuz 1943'te 33 köylüyü kurşuna dizmekle suçlanan emekli Orgeneral Mustafa Muğlalı tutuklandı.
* 1967 - Türkiye'deki Kıbrıslı mücahitler ve öğrenciler, hükümeti protesto etti. İçişleri Bakanı Faruk Sükan, protestocuların sınır dışı edilebileceğini açıkladı.
* 1969 - Muammer Kaddafi, Libya'da askeri bir darbeyle Kral İdris'i devirdi.
* 1974 - Nikaragua'da General Somoza devlet başkanlığına atandı.
* 1974 - Magosa'ya bağlı Muratağa ve Sandallar köylerinden 88 Türk'ün, öldürülüp yakılarak çukura gömüldükleri anlaşıldı.
* 1976 - Yüzücü Erdal Acet, Manş Denizi'ni 9 saat 2 dakikada geçerek Dünya rekoru kırdı.
* 1980 - Türkiye'nin çeşitli yerlerinde, aralarında CHP Zile ilçe başkanının da bulunduğu 19 kişi öldürüldü.
* 1982 - Türkiye'de ilk ve orta öğretimde din dersi zorunlu kılındı.
* 1985 - Kuşadası Davutlar yöresinde çıkan orman yangınında, bir orman bekçisi ile 14 er şehit oldu.
* 1993 - Savaş Karşıtları Derneği kuruldu.
* 2002 - Güney Kore`de, son 40 yılda meydana gelen en şiddetli kasırgada iki günde ölenlerin sayısı yaklaşık 200`ü buldu.
* 2003 - Denizli Valisi Recep Yazıcıoğlu, Ankara'ya 30 kilometre uzaklıkta trafik kazası geçirdi. Yazıcıoğlu, 8 Eylül'de vefat etti.

Doğumlar

* 1653 - Johann Pachelbel, Alman barok müzik bestecisi (ö. 1706)
* 1855 - Innokentiy Annensky, Rus şair (ö. 1909)
* 1875 - Edgar Rice Burroughs, ABD'li yazar
* 1900 - Pedro Cea, Uruguaylı futbolcu (ö. 1970)
* 1923 - Rocky Marciano,
* 1928 - Şemsettin Ünlü, Türk şair, roman yazarı, çevirmen
* 1930 - Turgut Özakman, Türk yazar
* 1936 - Özdemir İnce, Türk şair
* 1940 - Yaşar Büyükanıt, TSK'nın 25. Genelkurmay Başkanı
* 1945 - Mustafa Balel, Türk yazar ve çevirmen
* 1957 - Gloria Estefan, Kübalı şarkıcı
* 1971 - Hakan Şükür, Türk futbolcu
* 1977 - Simona Rinieri, İtalyan voleybolcu
* 1983 - Marcelo Carrusca, Arjantinli futbolcu
* 1987 - Enis İnan, Türk süpersonik insan
* 1989 - Bill Kaulitz, Tokio Hotel'in solisti
* 1989 - Tom Kaulitz, Tokio Hotel'in gitaristi

Ölümler

* 1159 - IV. Adrian, İngiliz papa (d. 1100)
* 1557 - Jacques Cartier, Fransız denizci ve kâşif (d. 1491)
* 1715 - XIV. Louis, Fransa kralı (d. 1638)
* 1951 - Mazhar Osman Usman, ruh ve sinir hastalıkları uzmanı ordinaryüs profesör doktor
* 1970 - François Mauriac, Nobel Edebiyat Ödülü sahibi Fransız yazar (d. 1885)
* 1981 - Albert Speer, Alman silahlanma bakanı (d. 1905)
* 1998 - Osman Fahir Seden, Türk yönetmen (d. 1924)
* 1988 - Luis Alvarez, Nobel Fizik Ödülü sahibi ABD'li fizikçi (d. 1911)

Tatiller ve Özel Günler

* 1939 II. Dünya Savaşı'nın başlangıcı
* Dünya Barış Günü


****

Vay bee diyenler çıkacaktır. bi de bunun ingilizce volume'u var ki liste daha da uzun. Neyse Hakan Şükür'ün doğumgününü kutlar. 2. Dünya savaşının başlangıcını ve Dünya barış gününü saygıyla anarım.