17 Mayıs 2010 Pazartesi
30 Mart 2010 Salı
"Şampiyon Cimbombomum" zıplayışı and me
Gönderen testoo zaman: Salı, Mart 30, 2010 0 yorum
Etiketler: Galatasaray, tribün, video
22 Mart 2010 Pazartesi
Mekanın cennet olsun başkanım...
Gönderen testoo zaman: Pazartesi, Mart 22, 2010 0 yorum
Etiketler: Galatasaray, ve insan...
26 Eylül 2009 Cumartesi
A.D.
Gönderen testoo zaman: Cumartesi, Eylül 26, 2009 1 yorum
Etiketler: Galatasaray, tribün, ultras
18 Eylül 2009 Cuma
3. Gol'ün etkisi

Sizler evde, ben ise işyerinde 3. golün sevinciyle müşterileri bile sikerken İspanyol topçu Sarriegi (zorlarsan sarriegi yarrayedi gibi kafiyeli cümle oluşturabilirsin) bütün pao + yunanistanın nasıl ağzına aldığını gösteriyordu. yarrağın başını sağ yanağının içine değidiriyomuş gibi (son cümle aynen ömer'e ait)
Gönderen testoo zaman: Cuma, Eylül 18, 2009 0 yorum
Etiketler: futbol, Galatasaray
30 Temmuz 2009 Perşembe
Ellllaanooğğğğğğ (E.T. Style*)

Bu adamında uzaktan çektiği şutlar dağlara tepelere giderse kesinkes premierlig de kullanılan toplarda doping olduğu kanısına varıcam.
*Ercan Taner
Gönderen testoo zaman: Perşembe, Temmuz 30, 2009 2 yorum
Etiketler: futbol, Galatasaray
10 Temmuz 2009 Cuma
Quote by #10 Arda Turan
"Bilinmesini isterim takımda Emre Aşık’ın lafının üzerine laf
söylenmeyecektir."
Arda senin taşşaklarını öpiiiiiiim !
Gönderen testoo zaman: Cuma, Temmuz 10, 2009 2 yorum
Etiketler: Galatasaray
22 Mart 2009 Pazar
Galatasaray Tribünü

"Yok Galatasaray tribünü bitmiş, baksana bağırmıyorlar" ... "yok oğlum bu Galatasaray tribününde iş yok" ... "Ne hale gelmiş koskoca Galatasaray tribünü" vs. bu ve bunun gibi yorumlar son bir kaç senede çok sık yapılmaya başlandı, hem rakip tarafından hemde Galatasaraylıların kendisinden. Bugün Galatasaray - Eskişehir maçında tribün bağırmamış olabilir, coşmamış olabilir, takımı gaza getirmemiş olabilir.
Hiçte bitmedi Galatasaray tribünü..
Hatta iddia ediyorum ki Türkiye genelindeki en ayık tribün Galatasaray tribünüdür..
Bombok oynayan takımda savaşan 2 kişiyi fark edip sikindirik maçtan sonra tribüne "Arda Emre el ele" diye çağıran tribün Galatasaray tribünüdür..
Bu olayı hiç bir takım taraftarı gerçekleştiremez..
Kimse de o kapasite yok..
Galatasaray tribünü hiç olmadığı kadar iyi demiyorum, ama Galatasaray tribünü bitmedi, kolay kolayda bitiremezsiniz.
Gönderen testoo zaman: Pazar, Mart 22, 2009 7 yorum
Etiketler: Galatasaray, tribün, ultras
13 Mart 2009 Cuma
Bunların hepsi tesadüf olamaz
-2000 uefa'sında milanı son dakika eleyip tura devam etmiştik, şimdi bordo'yu eliyoruz son dakika, ve aynı gün milan eleniyor. bence bu bir işaret
-20 ekim 99'da kendi sahamızda 5 gol yiyoruz chelsea'den, 3 kasım 99 milan'a son dakikada çakıp tur atlıyoruz. Bu sefer kocaelinden 5 gol yiyoruz ve ertesi maç bordoya son dakika koyup tur atlıyoruz.
-10 yıl önce devre arasında Galatasaray'ın 5 numarası Tugay ile 10 yıl sonraki 5 numarası Meira'yı devre arasında alan teknik direktör Dick Advocaat.
-Bologna ve Bordeaux'nun B'si
-sonrası iki Alman Dortmund ve Hamburg
-Bir sonraki turda Mallorca gibi muhtemel 3 M var: Marsilya, Metalist ve Manchester City.
-Yarı final Leeds gibi kuzey ingiltere ekibi Manchester City'nin gelme ihtimali
-Final, Kopenhag ve Kadıköy'ün K'si...
*Bir kaç noktayı aceto'dan kopyaladım ama güzel yani acaip umut var lan içimde.
Gönderen testoo zaman: Cuma, Mart 13, 2009 4 yorum
Etiketler: Galatasaray
27 Şubat 2009 Cuma
"Fıtık olmak istiyorsan Galatasaray'ı tutacaksın"
"Alo merhaba iyi günler ben Marco Winkler, Vodafone Servicecenter'dan arıyorum, size sabit hattınızla ilgili bir kaç bilgi geçeceğim çok kısa. Bir kaç gün içinde Vodafone'dan size reklam kağıtları gelecek, sabit hattınız için ayda sadece 9.95 euro'ya...(ve bunu alman yogilere almanca)" derken "Neeee Neeeee Ich will nix von eeech, neeee lasst misch endlisch in rühee, neeee" dedi (yani "hayır hayır sizden bişey istemiyorum hayır rahat bırakın beni hayır") ve suratıma telefonu kapattı. "Yeter lan" dedim içimden. Tamam Telemarketing, tamam suratıma telefon kapanabilir, tamam bi kere küfür yediğim için küfür etmişliğim ve peşinden işten çıkmışlığım olabilir, ama bu sefer dayanmalıyım para kazanmalıyım dedim. Telefonu kapattıktan sonra "Figlio di puttana" diyerek kaç farklı dilde küfür edebildiğimi gösterdim ofisteki arkadaşlara. Beni övmelerini bekledim, ama herkes konuşuyordu. Peşinden başka numara çevirip "Alo merhaba ben Marco Winkler (şindi bu ismi niye kullanıyosun diyenler olacaktır, çünküm almanyayı arıyoruz anlaşıldığı üzere, enis menis desem penis diyecekler analarını sikcem, o yüzden marco diyorum)" derken "jetzt reichts aber geeee(yeter artık)" dedi bende suratına kapattım telefonu kalktım patrona gittim "abi ya ben yapamicam bu işi, 7de çıkıp maça gidecektim ya, zaten götü götüne belki yetişirdim, ben istifa ediyorum, şimdi gideyim saat 5 zaten, hadi görüşürüz" dedim ve çıktım. Kadıköy'den Mecidiyeköy'e gidene kadar Uykusuz'u okurum dedim, ama sinirli bir şekilde çıktığımda ofis'te unutmuşum. Yeni aldığım wolkmenli telefonun radyosunla idare etmek zorundaydım. FG'yi dinleyeyim bari, günlerdir şarkı arayan Kerem'e de katkım bulunur derken kendisini arayayım da evden çıkmasını söyleyeyim dedim. Bindim 500'e baktım en arka 5li de kapı tarafındaki koltuk boş, ayakta durmaktansa orda oturayım bari diyerek attım kendimi oraya. Ayaklarım götüme girdi tüm yolculuk boyunca, sırf koltuk yapıp ayak payı bırakmayı hesaplamayan otobüs producer'larına selam olsun. En sonunda Zincirlikuyu'ya vardık, sevindim, 1 durak kaldı diye ayak parmaklarımı ayakkabımın içinde oynatarak sevinç gösterileri yaptım. Fakat Zincirlikuyu'dan Mecidiyeköy'e 15 dakika da yine anca vardım.
İndim otobüsten önce Burger King'e gittim, çok fena çişim gelmişti. İkinci kata çıkarken kuyruğu gördüm ve aynı şekilde geri dönüp çıktım burger'dan. Kerem'in daha yarım saatlik yolu olduğunu öğrendiğimde ne yapsam diye düşündüm. "Hasan yok, İsmail bi işler peşinde, Caner takılıyo biyerlerde, Evren yok, bari İmperial'e bi bakayım belki Cengiz abi falan ordadır selam veririm" dedim İmperial'e doğru giderken bizim Avusturya'dan gelen 2-3 arkadaşı buldum selamlaştım, sonra aklıma Bira geldi. Antalyaya giderken içmedim kaybettik, Kocaeli maçında içmedim kaybettik. Ulan bu maç içiyorum lan kim ne derse desin dedim ve koşarak bakkaldan bi bira aldım. Tam birayı alırken mesaj geldi Keremden "10 dakkaya numaralı önünde ol" diye. Peki dedim biramı içe içe numaralının önüne gittim.
Baktım kimse ortalıkta yok, bari sevdiceğime telefon açayım'da maç günü bile onu düşündüğümü göstereyim, beni daha çok sevsin istedim. Konuştuk Konuştuk Konuştuk, 5 dakika sonra soğuktan sağ elim uyuşmaya başladı, sümüklerim iyice akmaya başladı. Telefonu kapatıp kerem'e mesaj çektim "nerdesin lan" diye. "5 dakka" dedi. 5 dakika sonra mesaj çektim "hadi lan" diye "son durak kaldı heleşükür" dedi. 5 dakika sonra Kerem'i elleri ceplerinden çıkmadan kalabalığı yara yara bana doğru ulaşmaya çalıştığını gördüm, o da beni görünce sağ elini sadece kapüşonunu geriye atmak için çıkardı, son adamlara da vücut çalımı atarak gelebildi. Her maç çakmağımı farklı yere saklayarak kendimce polislere oyun oynadığımı düşündüğüm için bu sefer beremin içine sokarak atlattım polisleri. Stad içinde beremin içinden çakmağımı çok büyük bir gururla beremin içinden çıkarıp kerem'e gösterdim ama o hiç tınlamadan "hadi lan hadi işeyeceksen işe, yukarı çıkınca aşağıya inme bidaha" diyerek beni çişimi yapmaya teşvik etti. Tee burger king'den beri çişimi tuttuğumu düşününce de daha büyük bir zevk aldım işerken. son damlalarda yine titredim ve yukarı çıktık.
Yukarda dayım yerini almış bizi bekliyordu. Beyaz mont içinde uzaktan eskimolara benzetsem de o espriyi yapmak içimden gelmedi.
Sonra Vae Gökhan geldi, sonra Dolap Yiğit.
Maç başlarken Arif abiye rastladım, yanına gittim, bana kuruyemiş verdi, ben kuruyemişler yere dökülmesin diye 3lü bile çekmekten kaçınırken "aaa gol oldu lan" dedi birisi baktım adamlar seviniyor. "Anasının amığğğ" diye bağırdım, çıktım yine bizimkilerin yanına. Kuruyemişi onlara verdim, bende durunca uğursuzluk getiriyor dedim.
Dakikalar ilerliyor, önümdeki bi eleman tezahüratı kesip "yaa bunlar şindi ikinci golü atarsa üç atmamız gerekcek dimi yaaa" dedi kendi kendine bende içimden "bunlara sikkkksen üç atamayız aga" dedim.
40. dakika gibi Yağız "ilk yarı gol atsak çok iyi olcak yaa" dedi. bunun üstüne Arda attı bitane. onu çok net gördüm böyle çizgide duran zencinin bacak arasından geçti, yıkıldık.
sonra maç başladı, ben kapalıya bakarken "ooOOO" diye ses geldi kafamı sahaya çevirdim kalecinin uçtuğunu gördüm, topun yan ağlara takıldığını sandım, bi baktım gol. "ANASINI SİKİİİYYYM GOOEEAALLLL" diye bağırmaya başladım, biz arkadaşlarla 5li yumak oluşturduk önce, sonra arif abiyi gördüm atladım 3 sıra öne, arkamdan kerem atladı düşüyoduk. sonra yerimize çıktık yine.
Anlayacağınız 3 golün 2sini göremedim.
İkinci yarı başladı, bi pozisyon öyle bi pozisyon şöyle derken maç 3-1 den 3-3'e geldi herkesin bildiği gibi, 70. dakika da makara kukara yapan bizler 76. dakika itibariyle ağlamak istedik, ama soğuk hava gözyaşlarımızı dondurur, sonra o yanağımıza yapışır, çıkmaz, hayatımız boyunca gözü yaşlı şekilde ortalıkta dolaşırız korkusuyla ağlamadık. İçimde hep bi umut vardı. Dakika oldu 87, "hadi yaaa bi gol yaaaa" derken 89:34 gibi gol attık, top sabri'ye doğru geldiğinde kimse "vur" diye bağıramamıştı, sabri vurdu gol oldu kimse "gol" diye bağıramadı, top ağlara girdikten 1-2 saniye sonra gol sesi yükseldi. Ondan sonra yine saate baktım 89:35. "Anasının amı şimdi de zaman geçmek bilmez iyi mi?" dedim kendi kendime.
Neyse ki çok şükür son 1 yılda Türk futbolu olarak yaşanılan efsanevi maçların çoğuna tanıklık ettim. Eve dönerken Babam telefonda "Fıtık, Kanser, Psikopat, Ruh hastası olmak istiyorsan Galatasaray'ı tutacaksın oğlum. 20:30 ile 22:30 arası taraftarda 5 kere ruh halim değişti lan" dedi. "Haklısın babacığım" diyip hayatımın en mutlu gecelerinden birini böyle noktaladım.
Yayında ve yapımda emeği geçen bütün herkeslere çokça teşekkürlerimi sunuyorum.
Bir de şunu söylemeden edemeyeceğim, maçtan 1 sonraki gün sabrinin maçtan sonraki formaya-secde-3lü şovu bütün internet platformlarına yayıldı. İlker yasin inatla konuşmaya devam etmek istese de spiker onu susturdu, ondan sonra "zamanı değil ama reklam arası vermek zorundayız" diyip fındık reklamına bağladı. E be orospuçocukları, e be anaları sikişmişler. neyse devamını söylemek istemiyorum yaaa siz getirin, zaten 2 günde anca yazdım bu yazıyı, boktan bi yazı oldu, ama blogu çok boşladığım için panik geçiriyorum. böyle işte.
Gönderen testoo zaman: Cuma, Şubat 27, 2009 4 yorum
Etiketler: futbol, Galatasaray, günlük, sana diyorum, tribün
13 Şubat 2009 Cuma
14 Şubat | Only You !
Gönderen testoo zaman: Cuma, Şubat 13, 2009 1 yorum
Etiketler: Galatasaray, tribün
5 Aralık 2008 Cuma
Road to Berlin, ve dönüş hikayesi
Benim için aslında bu deplasman pazartesi sabah 9 da başlamıştı. Çünkü Patron çarşamba perşembe ve cuma geceleri için bana gece şift'ini vermiş. Çarşamba maç olduğundan pazartesi sabah 9 da kalkıp doktora gidip uyduruk bir hastalık bulmam gerekiyordu. Hem doktora gitmişken annemin itinayla haftada bir "oğlum git bi kan tahlili yaptır, bi çekap yaptır, bi baksınlar bakalım herşey iyi mi değil mi?" diyip nasıl düşünceli bir anne olduğunun gösterişinin karşılığını kan testi yaparak gidereyim dedim. İçi rahatlasın kadıncağızın diye.
Gittim doktor'a önce kan testi yaptırmak istediğimi söyledim. Peki dedi, aldı 3 tüp, hazırladı iğneyi, ben o sırada açtım kolumu, ve pazıma kemer gibi bir şey geçirip iyice sıktı. Bir an kendimi uyuşturucu bağımlısı sandım, iğneyi vurduğu an sanki eroini pompalıyomuş havasına girdim. Gözlerimi yarım kapatıp kendimden geçiyomuşum gibi yaptım. Doktor ise o esnada tüpleri tek tek doldurmaktaydı. Doktor işini bitirdikten sonra bana "niye öyle uçmuş gibi bakıyosun" der gibi baktı. Ben hemen toparlandım. Yapıştırdığı flaster'e bir göz attım, ayıcıklar mayıcıklar vardı. "Bu ne" der gibi baktım "sen tee 3 yaşından beri bana geliyosun, o günleri hatırladım da ondan" dedi. Allah'tan doktor erkek değil yoksa ipne mi lan bu diyebilirdim. Teşekkür ettim, tam yediğim şot'un etkisiyle dışarı çıkmaya hazırlanırken "aaa ben asıl şey için gelmiştim" dedim. "Ney için" dedi "öhöhö çok hastayım yau ben" dedim güldü. "Yau valla" dedim inanmadı. "Tamam gerçeği açıklıyorum, 2 hafta sonra istanbula gidecem, ve halletmem gereken bir ton iş var fakat patron izin vermiyor, bende hasta raporu götürüp işlerimi halledecektim" dedim. "Hah şöyle kaç gün hasta kalmak istiyorsun?" dedi şaşırdım "perşembe gecesine kadar olursa harika olur" dedim yazdı raporu ve mutlu mesut şekilde ayrıldım ordan. İlk yaptığım iş patronu arayarak "çok hastayım, gelmiyorum perşembeye kadar" dedim üzüldü adamcağız. Bende eve gidip şu 2 sopalıyı yapayım dedim.
Eve geldim bir şey yapmadım, tüm gün yattım, nete falan takıldım öyle sabaha karşı 5buçukta uyumaya gittim. Salı sabah 9da kalktım şu an neden o saatte kalktığımı hiç hatırlamasam bile yapacak bir şeyim vardı galba. Ama hiç bir şey yapmadığımı hatırlıyorum. Sopalıları boyamaya akşam 4-5 gibi başladım gece 11de bitti. 2 sopalı 1 pankart. Gece 3 de buluşup yola çıkacaktık 9 kişi (2 araba) 4 saat napayım lan ben dedim, tam o esnada Halil "gel buluşup bişeyler içelim" dedi. tamam diyip yola koyuldum.
Buluştum onla, sonra 2şer bira alıp halile gittik. Ömer'de ordaydı, ama o uyuyodu. önce hiç bişey yapmayalım uyusun dedik. Sonra 2 dakika da bi mesaj geline ve bu uyanmayınca çıldırdım. çükümü çıkarıp suratına vurmayı planlasam da halil beni bu fikirin kötü olduğunu, yapmamam gerektiğini lakin kendisine yapılıdığı taktirde katil olabileceğini söyledi. Bende tamam dedim ve yapmadım.
Saat 2ye doğru Ömer'de uyandı, ve ona planımı anlattım. Herzamanki gibi güldü. Tam o esnada Halil'in annesi odaya girdi, ve kahvaltı edip etmeyeceğimizi sordu. Ben yok yengecim demeye kalmadan halil atladı hadi gel kahvaltı edelim öyle çıkalım diye. lan ne kahvaltısı sabahın 9undan beri uyanığım diyecektim ama içimdeki ben'e söyledim bunuda. Oturduk sofraya, en çok yiyen ben oldum gözetlediğim kadarıyla. Bu ama benim aç olup olmamla alakasız bir durumdan ibaret. yemek görünce yiyorum. zeytin falan güzeldi. yağ.
O esnada diğer halil'den telefon geldi, yoldaymış geliyomuş diye. tamam dedik ve hazırlanıp çıktık yola. önce eve uğrayıp yaptığım sopalı pankartları ve çantamı aldım, sonra bizim benzinliğe uğrayıp doktordan aldığım raporu Halile verdim o da arkadaşa verdi, patrona iletsin diye. Sonra Murat diye arkadaşı almaya gittik, sonra diğer 5 kişiyi.
Yola koyulduk, ve benim dilimde durmadan "Nürnberg, Nürnberg" çünkü orda durcaz arkadaşlarla Bavyera tayfasının kaldırdığı otobüsle buluşup konvoy şeklinde berline kadar gidecez. Çünkü Berlin'e hepimiz ilk defa gidiyorduk, hem o tayfayla gidersek tüm herkesle de buluşuruz falan diye planlar projeler ürettim kendi kafamda. Ama heralde söylemeyi unutmuş olcam ki Nürnberg'e 45 km kala uyuya kalmışım. Uyandığımda çiş molası için bir yerde durmuş vaziyetteydik. "Nerdeyiz biz" dedim "bilmiyoruz" dediler "Nürnberge kaç kilometre var" dedim. "Nürnbergi geçtik moruh" dediler. Moruk kelimesinden tiksinsem bile o an başka bir şeyden daha tiksiniyordum. Nürnbergi kaçırmamızdan. Hemen telefona sarıldım, Feridun'u aradım. "Abicim naber... iyi ya bak şey dicektim biz sizi ıskaladık... he.. işte onu soracaktım, tamam biz o zaman bidahaki mola yerine gidelim oranın ismini ben sana mesaj olarak bildireyim siz de orda durun ordan itibaren gideriz kol kola ..... tamam ..... oldu hadi görüşürüz" dedim. O ise "Alo.... iyi abi sağol sen nasılsın..... bizde şimdi yola çıktık... şimdi yola çıktık yeni.... tamam abi olur.... mesajını bekliyorum... görüşürüz" dedi
Sonra gazladık ve 10 km sonra "Streitau" diye bir mola yeri gördük. Hemen mesaj attım. Cevap geldi. 20 dakika geçti görünür de kimse yok. Arkadaşlara sordum "ulan biz kaç km geldik nürnbergden sonra" "taş çatlasın 70" dediler "iyi uyumuşum lan" dedim "hee" dediler. Beklemeye devam ettik.
Bi 15 dakika sonra telefon açtım tekrar "nerdesiniz" dedim "yola çıktık işte geliyoruz şöföre söyledim o biliyormuş orayı falan" dedi "beklemeye devam o zaman" dedim "hehehe" dedi.
Bekledik...
Arkadaşlar da huzursuz oldu arabada "20 dakikaya burdalarmış" dedim. Devam bekledik. Hayır beklemesi sorun değil, dışarsı resmen buz gibi. Bir de rüzgar var. arada hava almaya sigara içmeye çıkmak bile pişman ediyordu insanı. En sonunda gidip biraz sıçayım da vakit geçsin dedim. Tuvalet Alafranga ama kapağı mapağı yok, bırak oraya oturmayı, orda işemek bile sağlıksızdır dedim ama işedim yine de. İşerken acaip dumanlar çıktı sidikten. bu havanın ne derece soğuk olduğunun kanıtıydı.
Sonra tam tuvaletten çıktım bi baktım otobüs geliyor. Sevindirik oldum. Sinan abi başta olmak üzere indi otobüsten "hadi çabuk binin" dedi "abi biz konvoy yapıcaz binmiyoruz" dedim "hee öyle mi" dedi "evet" o sırada Feridun ve Eren kapıdan dışarı yaslanıp "Enis nerde enis nerde" diye bağrıyolardı. Gittim selamlaştım. Sonra tam arabaya yöneliyordum ki aklıma 5 kişi sıkış sıkış oturacağımız gerçeği geldi ve ben sinan abiye dönüp "abi boş 1 yer var mı?" dedim "gel gel" dedi gülerek. bende koşarak girdim otobüse. bi baktım otobüs "enis enis inan" diye bağrıyor Daddy cool melodisiyle. utandım. duygulandım. ne yapacağımı şaşırdım. sağolsunlar.
Sonra direkt Başar abi elime bira tutuşturdu. "ve eveeeet deplasman otobüsüne hoşbulduk" dedim. Direkt bestelere giriş yaptık. Berline geldiğimizde sustuk. Biz iner inmez otobüsten hollanda otobüsü geldi. Hasan abi çıktı otobüsten Ersel ve Tolgayı sordum. Gelecekler bekle dedi gülerek.
Sonra Erseli buldum. Sarıldık öpüştük koklaştık. Hala aynı sakin Ersel öyle takılmaya devam ediyor. Tolga da pek fazla zaman geçmeden belirdi. Saç sakal harika olmuş bu arada. Orda söylemedim burdan yazayım. Okuyup okumadığını test ederim böylece.
Neyse efendim. Dedik şehire gidelim. Kreuzberg falan. Türkiyeymiş orası görelim bakalım dedik. Ve 100 kişi metro istasyonuna yürümeye başladık bestelerle. Metroya bindik. Hakkaten raydan çıkacak sandım bir an çünkü tren resmen aşırı sallandı. zaten ondan sonra hep "zıplayan ibnedir löylöy" diye bağırdık. Çünkü hepimiz ölümden korkuyoruz.
Cottbusser tor durağında indik, sonra dışarı çıktık tekrar istasyona girdik bir şeye daha bindik çok karışıktı yani. kafam da iyi olduğundan sadece koyun sürüsündeki koyun gibi diğer koyunları takip ettim durmadan. Tabi bizim tayfaya koyun sürüsü demiyorum, yanlış anlaşılmasın, örnek veriyorum. Yoksa ne tür bi hayvan olduğumuzu gittiğimiz şehirdeki insanlar direkt anlıyor yani.
Sonra ben iyice yoruldum. çünkü o 70 km dışında neredeyse 30 saattir hiç uyumuyordum. Maça da daha 4-5 saat vardı. Ve çok boktan bi hava vardı. Bakmayın siz maç esnasında havanın güzelliğine. gündüz kar çamur her bokun içine bastık yani.
Sonra McDonalds'a gittim, karnımı doyurayım, halsizliğim gitsin diye, çünkü hakkaten bir ara yorgunluktan olsa gerek acaip kötü olmuştum. McDonalds'da beleşe burger yedim, içtiğim beleşe biralardan sonra iyi geldi. Ha tüm yol boyunca içtiğim biralar, yediğim yemeklere para vermedim doğru, ama bu çaldığım anlamına da gelmiyor ona göre. Çok sevgili arkadaşlarım aldılar bana tüm herşeylerimi.
Ondan sonra Merkezde bir yerde tüm diğer tayfalarla buluştuk. Faruk bana meşale emanet etti. Tam o sırada Tolga'yı tekrar gördüm. Sonra bi saniye gelcem diyecekken bi baktım yanında Gökhun duruyomuş. görmemişim. Evet şarbon olan Gökhun. "Gökhun bak bu Enis, yani inan, enis bak şarbon" şekli bir şey oldu kendi aramızda. Sonra onlarla takıldım. Merkez de tahminen bir 300-400 kişi toplanmıştık, bi o kadar da polis vardı. 10 polisten biri ise hep kamerayla dolaşıp bizi çekiyordu. "ulan" dedim "harbi deplasmana benziyor, bu sefer şahane olcak heralde, diğer yerlerde böyle deplasman tayfası gözüyle bakmıyorlar yoksa bize" dedim Eren'e "harbiden aga" dedi.
Yine trenlere sıkıştık ve güzel bir kızın yanında yerimi aldım. sıkış sıkış olduğundan arada kızla vücut daha doğrusu mont temasında bulunduk. hoşuma gitti. 2 durak sonra kız indi yerine fatih kardeşimiz oturunca uzaklaşmaya çalıştım.
Stadın önünde yine panik havası esti. Şöyle ki trenden iniyoduk stada giderken baktım bizim tayfa birisini ortasına almış sözlü sataşma var. Önce herhalde yine fener formalı biridir dedim sonradan öyle olmadığını fark ettim. Olaya zaten Sinan abi direkt müdahale edip "tamam tamam yürü yürü git" diye ayırmaya çalıştı fakat eleman Sinan abiye diklenip "bağırma lan bağırmasana lan" diye bağırınca koşarak yanına gidip kafasının arkasından bir yumruk attım. o an herkes çullandı çocuğun üstüne sırtına ve kafasına 3-5 arası yumruk daha salladığım halde performansımın altında olduğumu fark ettim ve tekme sallamaya başladım. Kıçına baldırına durmadan tekmeler salladım. Polislerin araya girmesiyle direkt kapşonu kafaya geçirdim ve uzaklaştım olay yerinden. Sonradan ortaya çıktı ki Mami'nin bacağına işemiş puştun evladı. İyi ki dövmüşüm. Hem stres attım azcık.
Neyse sonracığıma bi baktım stad önündeyim ama pankartlar daha arabada. Bi koşu pankartları aldık. Meşaleleri ayakkabı içine falan saklamaya çalıştık, benimki zenci çükü gibi olduğundan dışarda zulaladım içeri sokmamaya kanaat getirdim lakin polisler aşırı kontrol ediyordu herkesi.
Sopalı pankartları kontrol ettiklerinden daha üst baş kontrolünden önce sopalıyı açtım adama gösterdim "bunu alamayız" dedi "oha niye" dedim. "Burdaki amblem tekerlekli sandalyeye benziyor, daha demin birisi tekerlekli sandalyeyle çizilmiş gs arması sokmaya çalıştı bu da ona benziyor" dedi, kast ettiği Galatasarayın ilk amblemi. Gökhun geldi noluyo diye sordu olayı anlattım hayvansal bir reaksyonla "OHAAA OHAAA" diye bağırdı 3 kez. Stadda o kadar ses çıkardı mı? sanmıyorum. Neyse adamla baş edemedik, gittik emanetçiye ve orda teslim ettim sopalımı. Kadın sopalara numara yapıştırdı, kağıda da bir numara yapıştırdı, bende sopalara heralde sandı bu salak diye iç geçirip kadına "sopaları al ama pankartımı ver" dedim çıkarttı verdi. Acaip bir mutlulukla koştum tekrar Gökhun ve Tolganın yanına, onlarda sevindirik oldu. Sonra davulu da bir şekilde içeri soktuk derken ikinci kontrol. haydaaa atilla maydaaa. Ama orda bi bok olmadı. ama baya kontrol ettiler yani. Zaten İbo alıntı olmuş sonradan duydum bunu. Adamlar meşaleye el koyup elemanı içeri bırakma olayı bile yapmıyolar. direkt tutukluyolarmış. vay anasını.
Neyse efendim yavaş yavaş sıkıntı bastı bundan sonrasını kısa kısa geçiştircem.
Maçın başlamasına dakikalar kala tartan pistte duran görevliye 2 pankartımı da emanet ettim, ve "sen göz kulak olcan dimi aga" diye soru yönelttim "evet" dedi. bende verdim ve tribüne çıktım. daha maç başlamadan 3 kere yerimi değiştirdim ve en sonunda ideal yeri buldum. En ön sıra.
Tolga, Gökhun, Eren ve ben bir arada durduk maç boyu, ilk yarı göbek tayfa yukarda dursa da çıkmadık oraya çünkü sıkış sıkıştı. zaten 2 kazak ve kalın mont giymişim üşürüm diye. Sıcak bastı ama resmen bir ara. 85. dakika da aynı böyle olursa valla üstümü değiştiririm diye iç geçirmedim değil. Gerçi yaklaşık 40 saattir uyanığım ondan da ateşim çıkmış olabilir dedim ama sanırsam alkoldendi bendeki sıcaklık.
Maç başladı. Devre arası oldu. Tolga fenalık geçirdi. İkinci yarı başladı. Gökhun Burak1905 le görüşmeye gitti. Geri döndü. Tayfa bizim ön tarafa geldi. Sıkış sıkış oldu yine. Yine sıkıntı bastı. Penaltı oldu. Gol oldu. Sevindik. Meşale yaktık. Üstüm başım yandı. Polis biber gazı bombası attı. Öksürdük. Şarbon tükürdü. Maç bitti. Pankartlarımı almaya gittim. Emanet ettiğim ibnenin evladı başkasına vermiş. O başkası benim arkadaşım olduğunu söylemiş o da öylesine vermiş. aramızda demir ve 3 metrelik uçurum olmasa sarılcaktım gırtlağına pezevenkin. lakin en çok emek harcadığım pankarttı. 2 gün uğraşmıştım. Sağlık olsun napalım.
Maçtan sonra eve dönmek için arabalara tıkıştık. Uyudum. Uyandım. Hala berlindeyiz. Yine uyudum uyandım. Hala berlindeyiz benzin istasyonuna uğramışız. Uyudum uyandım. Leipzig. Uyudum uyandım. Nürnberg. Uyudum uyandım. Münih. Uyuyamadım bir daha. ve Innsbruck.
Foto ekleyip yayınlayacaktım yazımı. ama elime foto geçmedi ki. Şarbon paristen dönsün de ben davul çalarkene çektiği fotoyu yollasın.
Gönderen testoo zaman: Cuma, Aralık 05, 2008 7 yorum
Etiketler: Deplasman, Galatasaray, Reise Reise, tribün, ultras
30 Kasım 2008 Pazar
Kız - Tribün şeysi
Maç 3-1 olmuş. dakika 80.
"Her sevgilinin ardından,
hep biz olduk el sallayan,
haykırsak duyarlar mı sesimizi,
hangi sevdadan galip çıktık kiiii şşşşşşşşşşşşşşşşşş
yüüüüüürüüüüyoruz sessssssiz ve kedeeeeeerli,
nevizade geceleriiiiiiiii,
inletiyoruz her çıkışında,
(alkışla tempo başlıyor) istiklal caddesini şşşşşşşşşşşşş
(alkış duruyor) boşuna çekilmedi bunca çile,
içiyoruz gündüz gece,
haykırdık ama duymadı hiç kimse
(alkışla tempo başlıyor) peşindeyiz heryerde şşşşşşşş
(alkış duruyor) zaaaten (alkışla tempo) aşklar hep yalan dolan sonu hep acı hüsran, bize her sevdadan geriye kalan sadece GALATASARAY
CİM BOM BOM'UM CİM BOM BOM'UM CANIM FEDA OLSUN SANA HİÇ BİR ŞEYE DEĞİŞİLMEZ SENİN SEVGİN BU DÜNYA DA!"
3-4 kere peş peşe söylendi. Televizyon başında bile o hatasız haykırışa aşık oldum.
Bu kadar yürekten mi söylenir bu beste?
Bu kadar mı haykırarak söylenebilinir?
Demek ki neymiş, Kız'dan siktiri yiyen herkes tribüncü oluyormuş.
(şarbon'un teorisi: tribüncü olduğundan kız'dan siktiri yiyormuş. berlin'de zikiş.)
Gönderen testoo zaman: Pazar, Kasım 30, 2008 4 yorum
Etiketler: Galatasaray, tribün
Engelsiz Aslanlar Yenilmez Armada

Türkiye Şampiyonu
Avrupa Şampiyonu
şimdi ise KITALAR ARASI DÜNYA ŞAMPİYONU !
kimse de olmayan ruh, arma, forma sevdası sizlerde var. Bütün camia'ya örnek olması dileği ile. Helal olsun hepinize.
Dünya Şampiyonu
Galatasaray'ın
işte gerçek ruhu !
Gönderen testoo zaman: Pazar, Kasım 30, 2008 3 yorum
Etiketler: Galatasaray
8 Kasım 2008 Cumartesi
Bismillahirrahmanirrahim

Allah'ım, sen bütün Galatasaray'lı futbolculara güç ve kuvvet ver. Skibbe'ye zihin açıklığı ve soğukkanlılık ver ya rabbim. Tribünden bişey atılırsa kafasına göğsüne, zamanında Hagi gibi çaktırmadan tribüne el hareketi çekmesini sağla ya rabbim. O el hareketinden sonra fenerliler çıldırsın ya rabbim. Tam o esnada Ümit Karan, Arda'nın harika ortasıyla golü bulsun ya rabbim. Bizimkiler tribünde coşsun ve tam 24 kere üçlü çeksin ya rabbim. Biz üçlü çekerken stad hoporlörlerinden gelen sanal ıslık arıza yapsın tüm hoporlörler patlasın ya rabbim. Aziz yıldırım sinirinden kıpkırmızı olsun sonra bizim yöneticelere sataşsın ya rabbim. Maçta tabi o sıra da 2 ila 9 gol arası goller bulalım ve maçı rahat kazanalım ya rabbim. Sinir stres yapmaya hiç gerek yok zira 1 haftadır kendi kendime acaip stres yaptım. Maçtan önce fener tribünlerinin hazırladığı koreografi yüzlerine gözlerine bulaşsın "fenerin beceremediği koreografiler" albümümüz genişlesin ya rabbim. İşte sonra ben çok sevineyim çok sevineyim hepimiz mutlu olalım ya rabbim.
Amin.
Gönderen testoo zaman: Cumartesi, Kasım 08, 2008 12 yorum
Etiketler: futbol, Galatasaray
7 Kasım 2008 Cuma
24 Ekim 2008 Cuma
All Cops Are Bastards - A.C.A.B.
Gönderen testoo zaman: Cuma, Ekim 24, 2008 1 yorum
Etiketler: Galatasaray, tribün
20 Ekim 2008 Pazartesi
30 Eylül 2008 Salı
27 Eylül 2008 Cumartesi
Alpaslan Dikmen | 1965 - ....


Söyleyecek söz bulamıyorum. Sırf Galatasaray tribünlerinin değil bütün Tribüncülerin başı sağolsun. Çok değerli bir insandı. Mekanın cennet olsun Alpaslan Abi...
Hiç bıkmadın
Büyük bir aşkla bağlandın
Yeri geldi sabahladın
Bütün ömrünü harcadın
şimdi söyle
Nerdesin sen
Oldumu bırakıp gitmen
keşke çıkıp
şaka desen
Ne olur ALPASLAN DİKMEN!
Gönderen testoo zaman: Cumartesi, Eylül 27, 2008 3 yorum
Etiketler: Galatasaray, tribün, ultras









