26 Eylül 2009 Cumartesi
A.D.
Gönderen testoo zaman: Cumartesi, Eylül 26, 2009 1 yorum
Etiketler: Galatasaray, tribün, ultras
5 Nisan 2009 Pazar
Cenabetlik devam etmekte...
Hani demiştim ya biri bana bela okudu heralde, nedir bu şanssızlığım diye. İşte dün Evren "Kanka gel buluşalım, biraz kafa dağıtırsın, hem benim ufak bir işim var takılırız da, kendine gelirsin biraz" dedi. Bunun üzerine ben "İyi olur ya, hem Beşiktaşlılar bugün yıldız'dan takımı karşılayacakmış, izleriz bakalım nasıl olcak" dedim.
Saatler 4ü gösterirken buluştuk Atatürk anıtının önünde. Kafasında Liverpool şapkası var "Başkan bak kafana takmışın Liverpool şapkasını, alıntı olmayalım" dedim "dokuz geliyor dokuz yalele yalele kalktı liverpoolumuz yaleleley" dedi. (şimdi burayı okuyan beşiktaşlılar sakın gelip küfür müfür etmesinler, devamını okuyun ondan sonra edersiniz)
Dolaştık ettik, herkesin elinde 3er 5er meşaleler hazır bekliyordu. "ooo şenlik var biraz meşale kokusu alalım özledik valla" dedim sonra "ama daha baya var be abi gel beerport'a gidelim" dedim.
Neyse efendime söyliyim yavaş yavaş konuyu bağlamakta fayda var aşırı uzun yazı olsun istemiyorum, gerçi dün yaşadıklarımdan kitap bile çıkar.
Saatler 6 oldu aşağıdaki herkes yıldız'a doğru bakıyor takım geliyor mu diye. 6buçuk hala aynı, tezahürat yapmaya çalışan elemanlar var (yapmaya çalışanlar diyorum çünkü çok tırttı)
Saat 6buçuk değişen bir şey yok.
Saat 7 oldu Evren "Başkan yukarı çıkalım ya bakalım ne olup bitiyor" dedi bende "olur" dedim, tam yukarı çıkmamızla takım otobüsünün gelmesi ve meşalelerin yanması bir oldu.
Hem cep telefonumla 3-5 fotoğraf yakalayayım Ömerciğim için dedim, hemde şimdi sittin sene taksime otobüsle veya minibüsle çıkamayız o yüzden stada kadar yürüyelim ordan yukarı yürüyerek çıkarız dedim ve Beşiktaş taraftarıyla birlikte otobüsün peşinden takılmaya başladık.
Tam üst geçitin oraya geldiğimizde bi ton kameranın olduğunu gördük ve direkt kapşon'u gözlüğü çekerek gizlenmeye çalıştık. Sanki kameralar bizi çekse bir şey olacakmış gibi triplere girdik. Eğleniyordum açıkcası. Tam o sırada üst geçitin sağ tarafında bir itiş kakış oldu. Pek anlam veremedim ama yürümeye devam edildiği içinde yürüdük otobüsün arkasından.
Tam Dolmabahçe sarayının ordan geçiyorduk ki karşımızdan geriye koşanlar bağırmaya başladı "biber gazı sıkıyolarrrr" onların üstümüze koşmasıyla birlikte kafamı kaldırdım ve havadan yanar döner bir şeyin üstümüze geldiğini gördüm döndüm anında Evren'e "abi dikkat" diye bağırdım ve o cisim düşe düşe ikimizin arasına düştü ve patladı. Ağzım burnum kilitlendi. İlk defa gaz yemediğimden o pis etkiden kurtulmanın yolunu olabildiğince çabuk temiz hava alıp ağzı burnu ve gözleri ellerimle silmem gerektiğini biliyordum, ama arkada benle beraber yürüyen insanlar hayatlarında büyük ihtimal ilk defa bunla karşılaştıklarından ne yapacaklarının farkında değildiler. Su içmek isteyen birine gidip yalvar yakar anlattım "abi sakın su içme çok daha kötü olursun" falan diye. Neyse işte bana göre tek faydası 2 haftadır kurtulamadığım balgam ve sümüklerden 10 saniye içinde kurtulmuş oldum.
İlk "saldırı" dan sonra Evren'i tekrar buldum ve "abi orda bi arbede oldu heralde bekleyelim 2 dakka sonra geçeriz" dedim. 2 dakika sonra tam ilerlemeye başlarken bir daha millet geriye doğru kaçınca "abi yürü yürü arkadan dolaşalım, sikerim böyle işi" dedim. O an yanımda beliren bir teyze gözüme çarptı üstünde Beşiktaş forması atkısı, tek başınaydı veya beraberinde gelenleri o anlık kaybetmişti, sonra çocuğunu ortamdan kaçırmak korumak isteyen babalar anneler gördüm. "Ulan" dedim "Tamam belki ön tarafta polise gider yapmıştır tayfa işin aslını bilmiyorum fakat arkada ne olup bittiğini görmeden niye sallıyosunuz o gaz bombalarını? Belediye otobüsleri falan geçiyor hava güzel adamlar camları kapıları açık gidiyor olsa otobüsün içindeki suçsuz günahsız insanlara bile etkisi olacak. iki dakika adam olun lan" dedim... ama kime?
Adım kadar eminim ki 1 haftadır üzerimde olan cenabetlik dün o bombanın yanıma düşmesini sağladı. Zaten Evren'le dolaşırken hep gariplikler bizi bulduğundanda pek şaşırmadım. Hatta daha da ileri gidiyorum, dün ben o kalabalığın arasında olmasaydım hiç bir olay olmayacaktı diyorum!
Ha bi de bazı yelerde okudum "trafiği kitlersen böyle olur hacı" yazmışlar. Ulan hiç mi Allah korkun yok? demek istiyorum bu fikirde olan kişilere.
26 Mart 2009 Perşembe
I Furiosi | Choreo
Büyük maç mı vardı? Önemli maç mı vardı? diye soran olursa, hayır efendim, yoktu öyle şeyler. Wacker tribünü maç seçip koreografi yapmıyor, 3-4 maçta bir bir etkinlik, bir atraksiyon oluyor.
Keyifle izleyin.
Gönderen testoo zaman: Perşembe, Mart 26, 2009 2 yorum
Etiketler: Nordtribüne, ultras, Wacker Innsbruck
22 Mart 2009 Pazar
Galatasaray Tribünü

"Yok Galatasaray tribünü bitmiş, baksana bağırmıyorlar" ... "yok oğlum bu Galatasaray tribününde iş yok" ... "Ne hale gelmiş koskoca Galatasaray tribünü" vs. bu ve bunun gibi yorumlar son bir kaç senede çok sık yapılmaya başlandı, hem rakip tarafından hemde Galatasaraylıların kendisinden. Bugün Galatasaray - Eskişehir maçında tribün bağırmamış olabilir, coşmamış olabilir, takımı gaza getirmemiş olabilir.
Hiçte bitmedi Galatasaray tribünü..
Hatta iddia ediyorum ki Türkiye genelindeki en ayık tribün Galatasaray tribünüdür..
Bombok oynayan takımda savaşan 2 kişiyi fark edip sikindirik maçtan sonra tribüne "Arda Emre el ele" diye çağıran tribün Galatasaray tribünüdür..
Bu olayı hiç bir takım taraftarı gerçekleştiremez..
Kimse de o kapasite yok..
Galatasaray tribünü hiç olmadığı kadar iyi demiyorum, ama Galatasaray tribünü bitmedi, kolay kolayda bitiremezsiniz.
Gönderen testoo zaman: Pazar, Mart 22, 2009 7 yorum
Etiketler: Galatasaray, tribün, ultras
5 Aralık 2008 Cuma
Road to Berlin, ve dönüş hikayesi
Benim için aslında bu deplasman pazartesi sabah 9 da başlamıştı. Çünkü Patron çarşamba perşembe ve cuma geceleri için bana gece şift'ini vermiş. Çarşamba maç olduğundan pazartesi sabah 9 da kalkıp doktora gidip uyduruk bir hastalık bulmam gerekiyordu. Hem doktora gitmişken annemin itinayla haftada bir "oğlum git bi kan tahlili yaptır, bi çekap yaptır, bi baksınlar bakalım herşey iyi mi değil mi?" diyip nasıl düşünceli bir anne olduğunun gösterişinin karşılığını kan testi yaparak gidereyim dedim. İçi rahatlasın kadıncağızın diye.
Gittim doktor'a önce kan testi yaptırmak istediğimi söyledim. Peki dedi, aldı 3 tüp, hazırladı iğneyi, ben o sırada açtım kolumu, ve pazıma kemer gibi bir şey geçirip iyice sıktı. Bir an kendimi uyuşturucu bağımlısı sandım, iğneyi vurduğu an sanki eroini pompalıyomuş havasına girdim. Gözlerimi yarım kapatıp kendimden geçiyomuşum gibi yaptım. Doktor ise o esnada tüpleri tek tek doldurmaktaydı. Doktor işini bitirdikten sonra bana "niye öyle uçmuş gibi bakıyosun" der gibi baktı. Ben hemen toparlandım. Yapıştırdığı flaster'e bir göz attım, ayıcıklar mayıcıklar vardı. "Bu ne" der gibi baktım "sen tee 3 yaşından beri bana geliyosun, o günleri hatırladım da ondan" dedi. Allah'tan doktor erkek değil yoksa ipne mi lan bu diyebilirdim. Teşekkür ettim, tam yediğim şot'un etkisiyle dışarı çıkmaya hazırlanırken "aaa ben asıl şey için gelmiştim" dedim. "Ney için" dedi "öhöhö çok hastayım yau ben" dedim güldü. "Yau valla" dedim inanmadı. "Tamam gerçeği açıklıyorum, 2 hafta sonra istanbula gidecem, ve halletmem gereken bir ton iş var fakat patron izin vermiyor, bende hasta raporu götürüp işlerimi halledecektim" dedim. "Hah şöyle kaç gün hasta kalmak istiyorsun?" dedi şaşırdım "perşembe gecesine kadar olursa harika olur" dedim yazdı raporu ve mutlu mesut şekilde ayrıldım ordan. İlk yaptığım iş patronu arayarak "çok hastayım, gelmiyorum perşembeye kadar" dedim üzüldü adamcağız. Bende eve gidip şu 2 sopalıyı yapayım dedim.
Eve geldim bir şey yapmadım, tüm gün yattım, nete falan takıldım öyle sabaha karşı 5buçukta uyumaya gittim. Salı sabah 9da kalktım şu an neden o saatte kalktığımı hiç hatırlamasam bile yapacak bir şeyim vardı galba. Ama hiç bir şey yapmadığımı hatırlıyorum. Sopalıları boyamaya akşam 4-5 gibi başladım gece 11de bitti. 2 sopalı 1 pankart. Gece 3 de buluşup yola çıkacaktık 9 kişi (2 araba) 4 saat napayım lan ben dedim, tam o esnada Halil "gel buluşup bişeyler içelim" dedi. tamam diyip yola koyuldum.
Buluştum onla, sonra 2şer bira alıp halile gittik. Ömer'de ordaydı, ama o uyuyodu. önce hiç bişey yapmayalım uyusun dedik. Sonra 2 dakika da bi mesaj geline ve bu uyanmayınca çıldırdım. çükümü çıkarıp suratına vurmayı planlasam da halil beni bu fikirin kötü olduğunu, yapmamam gerektiğini lakin kendisine yapılıdığı taktirde katil olabileceğini söyledi. Bende tamam dedim ve yapmadım.
Saat 2ye doğru Ömer'de uyandı, ve ona planımı anlattım. Herzamanki gibi güldü. Tam o esnada Halil'in annesi odaya girdi, ve kahvaltı edip etmeyeceğimizi sordu. Ben yok yengecim demeye kalmadan halil atladı hadi gel kahvaltı edelim öyle çıkalım diye. lan ne kahvaltısı sabahın 9undan beri uyanığım diyecektim ama içimdeki ben'e söyledim bunuda. Oturduk sofraya, en çok yiyen ben oldum gözetlediğim kadarıyla. Bu ama benim aç olup olmamla alakasız bir durumdan ibaret. yemek görünce yiyorum. zeytin falan güzeldi. yağ.
O esnada diğer halil'den telefon geldi, yoldaymış geliyomuş diye. tamam dedik ve hazırlanıp çıktık yola. önce eve uğrayıp yaptığım sopalı pankartları ve çantamı aldım, sonra bizim benzinliğe uğrayıp doktordan aldığım raporu Halile verdim o da arkadaşa verdi, patrona iletsin diye. Sonra Murat diye arkadaşı almaya gittik, sonra diğer 5 kişiyi.
Yola koyulduk, ve benim dilimde durmadan "Nürnberg, Nürnberg" çünkü orda durcaz arkadaşlarla Bavyera tayfasının kaldırdığı otobüsle buluşup konvoy şeklinde berline kadar gidecez. Çünkü Berlin'e hepimiz ilk defa gidiyorduk, hem o tayfayla gidersek tüm herkesle de buluşuruz falan diye planlar projeler ürettim kendi kafamda. Ama heralde söylemeyi unutmuş olcam ki Nürnberg'e 45 km kala uyuya kalmışım. Uyandığımda çiş molası için bir yerde durmuş vaziyetteydik. "Nerdeyiz biz" dedim "bilmiyoruz" dediler "Nürnberge kaç kilometre var" dedim. "Nürnbergi geçtik moruh" dediler. Moruk kelimesinden tiksinsem bile o an başka bir şeyden daha tiksiniyordum. Nürnbergi kaçırmamızdan. Hemen telefona sarıldım, Feridun'u aradım. "Abicim naber... iyi ya bak şey dicektim biz sizi ıskaladık... he.. işte onu soracaktım, tamam biz o zaman bidahaki mola yerine gidelim oranın ismini ben sana mesaj olarak bildireyim siz de orda durun ordan itibaren gideriz kol kola ..... tamam ..... oldu hadi görüşürüz" dedim. O ise "Alo.... iyi abi sağol sen nasılsın..... bizde şimdi yola çıktık... şimdi yola çıktık yeni.... tamam abi olur.... mesajını bekliyorum... görüşürüz" dedi
Sonra gazladık ve 10 km sonra "Streitau" diye bir mola yeri gördük. Hemen mesaj attım. Cevap geldi. 20 dakika geçti görünür de kimse yok. Arkadaşlara sordum "ulan biz kaç km geldik nürnbergden sonra" "taş çatlasın 70" dediler "iyi uyumuşum lan" dedim "hee" dediler. Beklemeye devam ettik.
Bi 15 dakika sonra telefon açtım tekrar "nerdesiniz" dedim "yola çıktık işte geliyoruz şöföre söyledim o biliyormuş orayı falan" dedi "beklemeye devam o zaman" dedim "hehehe" dedi.
Bekledik...
Arkadaşlar da huzursuz oldu arabada "20 dakikaya burdalarmış" dedim. Devam bekledik. Hayır beklemesi sorun değil, dışarsı resmen buz gibi. Bir de rüzgar var. arada hava almaya sigara içmeye çıkmak bile pişman ediyordu insanı. En sonunda gidip biraz sıçayım da vakit geçsin dedim. Tuvalet Alafranga ama kapağı mapağı yok, bırak oraya oturmayı, orda işemek bile sağlıksızdır dedim ama işedim yine de. İşerken acaip dumanlar çıktı sidikten. bu havanın ne derece soğuk olduğunun kanıtıydı.
Sonra tam tuvaletten çıktım bi baktım otobüs geliyor. Sevindirik oldum. Sinan abi başta olmak üzere indi otobüsten "hadi çabuk binin" dedi "abi biz konvoy yapıcaz binmiyoruz" dedim "hee öyle mi" dedi "evet" o sırada Feridun ve Eren kapıdan dışarı yaslanıp "Enis nerde enis nerde" diye bağrıyolardı. Gittim selamlaştım. Sonra tam arabaya yöneliyordum ki aklıma 5 kişi sıkış sıkış oturacağımız gerçeği geldi ve ben sinan abiye dönüp "abi boş 1 yer var mı?" dedim "gel gel" dedi gülerek. bende koşarak girdim otobüse. bi baktım otobüs "enis enis inan" diye bağrıyor Daddy cool melodisiyle. utandım. duygulandım. ne yapacağımı şaşırdım. sağolsunlar.
Sonra direkt Başar abi elime bira tutuşturdu. "ve eveeeet deplasman otobüsüne hoşbulduk" dedim. Direkt bestelere giriş yaptık. Berline geldiğimizde sustuk. Biz iner inmez otobüsten hollanda otobüsü geldi. Hasan abi çıktı otobüsten Ersel ve Tolgayı sordum. Gelecekler bekle dedi gülerek.
Sonra Erseli buldum. Sarıldık öpüştük koklaştık. Hala aynı sakin Ersel öyle takılmaya devam ediyor. Tolga da pek fazla zaman geçmeden belirdi. Saç sakal harika olmuş bu arada. Orda söylemedim burdan yazayım. Okuyup okumadığını test ederim böylece.
Neyse efendim. Dedik şehire gidelim. Kreuzberg falan. Türkiyeymiş orası görelim bakalım dedik. Ve 100 kişi metro istasyonuna yürümeye başladık bestelerle. Metroya bindik. Hakkaten raydan çıkacak sandım bir an çünkü tren resmen aşırı sallandı. zaten ondan sonra hep "zıplayan ibnedir löylöy" diye bağırdık. Çünkü hepimiz ölümden korkuyoruz.
Cottbusser tor durağında indik, sonra dışarı çıktık tekrar istasyona girdik bir şeye daha bindik çok karışıktı yani. kafam da iyi olduğundan sadece koyun sürüsündeki koyun gibi diğer koyunları takip ettim durmadan. Tabi bizim tayfaya koyun sürüsü demiyorum, yanlış anlaşılmasın, örnek veriyorum. Yoksa ne tür bi hayvan olduğumuzu gittiğimiz şehirdeki insanlar direkt anlıyor yani.
Sonra ben iyice yoruldum. çünkü o 70 km dışında neredeyse 30 saattir hiç uyumuyordum. Maça da daha 4-5 saat vardı. Ve çok boktan bi hava vardı. Bakmayın siz maç esnasında havanın güzelliğine. gündüz kar çamur her bokun içine bastık yani.
Sonra McDonalds'a gittim, karnımı doyurayım, halsizliğim gitsin diye, çünkü hakkaten bir ara yorgunluktan olsa gerek acaip kötü olmuştum. McDonalds'da beleşe burger yedim, içtiğim beleşe biralardan sonra iyi geldi. Ha tüm yol boyunca içtiğim biralar, yediğim yemeklere para vermedim doğru, ama bu çaldığım anlamına da gelmiyor ona göre. Çok sevgili arkadaşlarım aldılar bana tüm herşeylerimi.
Ondan sonra Merkezde bir yerde tüm diğer tayfalarla buluştuk. Faruk bana meşale emanet etti. Tam o sırada Tolga'yı tekrar gördüm. Sonra bi saniye gelcem diyecekken bi baktım yanında Gökhun duruyomuş. görmemişim. Evet şarbon olan Gökhun. "Gökhun bak bu Enis, yani inan, enis bak şarbon" şekli bir şey oldu kendi aramızda. Sonra onlarla takıldım. Merkez de tahminen bir 300-400 kişi toplanmıştık, bi o kadar da polis vardı. 10 polisten biri ise hep kamerayla dolaşıp bizi çekiyordu. "ulan" dedim "harbi deplasmana benziyor, bu sefer şahane olcak heralde, diğer yerlerde böyle deplasman tayfası gözüyle bakmıyorlar yoksa bize" dedim Eren'e "harbiden aga" dedi.
Yine trenlere sıkıştık ve güzel bir kızın yanında yerimi aldım. sıkış sıkış olduğundan arada kızla vücut daha doğrusu mont temasında bulunduk. hoşuma gitti. 2 durak sonra kız indi yerine fatih kardeşimiz oturunca uzaklaşmaya çalıştım.
Stadın önünde yine panik havası esti. Şöyle ki trenden iniyoduk stada giderken baktım bizim tayfa birisini ortasına almış sözlü sataşma var. Önce herhalde yine fener formalı biridir dedim sonradan öyle olmadığını fark ettim. Olaya zaten Sinan abi direkt müdahale edip "tamam tamam yürü yürü git" diye ayırmaya çalıştı fakat eleman Sinan abiye diklenip "bağırma lan bağırmasana lan" diye bağırınca koşarak yanına gidip kafasının arkasından bir yumruk attım. o an herkes çullandı çocuğun üstüne sırtına ve kafasına 3-5 arası yumruk daha salladığım halde performansımın altında olduğumu fark ettim ve tekme sallamaya başladım. Kıçına baldırına durmadan tekmeler salladım. Polislerin araya girmesiyle direkt kapşonu kafaya geçirdim ve uzaklaştım olay yerinden. Sonradan ortaya çıktı ki Mami'nin bacağına işemiş puştun evladı. İyi ki dövmüşüm. Hem stres attım azcık.
Neyse sonracığıma bi baktım stad önündeyim ama pankartlar daha arabada. Bi koşu pankartları aldık. Meşaleleri ayakkabı içine falan saklamaya çalıştık, benimki zenci çükü gibi olduğundan dışarda zulaladım içeri sokmamaya kanaat getirdim lakin polisler aşırı kontrol ediyordu herkesi.
Sopalı pankartları kontrol ettiklerinden daha üst baş kontrolünden önce sopalıyı açtım adama gösterdim "bunu alamayız" dedi "oha niye" dedim. "Burdaki amblem tekerlekli sandalyeye benziyor, daha demin birisi tekerlekli sandalyeyle çizilmiş gs arması sokmaya çalıştı bu da ona benziyor" dedi, kast ettiği Galatasarayın ilk amblemi. Gökhun geldi noluyo diye sordu olayı anlattım hayvansal bir reaksyonla "OHAAA OHAAA" diye bağırdı 3 kez. Stadda o kadar ses çıkardı mı? sanmıyorum. Neyse adamla baş edemedik, gittik emanetçiye ve orda teslim ettim sopalımı. Kadın sopalara numara yapıştırdı, kağıda da bir numara yapıştırdı, bende sopalara heralde sandı bu salak diye iç geçirip kadına "sopaları al ama pankartımı ver" dedim çıkarttı verdi. Acaip bir mutlulukla koştum tekrar Gökhun ve Tolganın yanına, onlarda sevindirik oldu. Sonra davulu da bir şekilde içeri soktuk derken ikinci kontrol. haydaaa atilla maydaaa. Ama orda bi bok olmadı. ama baya kontrol ettiler yani. Zaten İbo alıntı olmuş sonradan duydum bunu. Adamlar meşaleye el koyup elemanı içeri bırakma olayı bile yapmıyolar. direkt tutukluyolarmış. vay anasını.
Neyse efendim yavaş yavaş sıkıntı bastı bundan sonrasını kısa kısa geçiştircem.
Maçın başlamasına dakikalar kala tartan pistte duran görevliye 2 pankartımı da emanet ettim, ve "sen göz kulak olcan dimi aga" diye soru yönelttim "evet" dedi. bende verdim ve tribüne çıktım. daha maç başlamadan 3 kere yerimi değiştirdim ve en sonunda ideal yeri buldum. En ön sıra.
Tolga, Gökhun, Eren ve ben bir arada durduk maç boyu, ilk yarı göbek tayfa yukarda dursa da çıkmadık oraya çünkü sıkış sıkıştı. zaten 2 kazak ve kalın mont giymişim üşürüm diye. Sıcak bastı ama resmen bir ara. 85. dakika da aynı böyle olursa valla üstümü değiştiririm diye iç geçirmedim değil. Gerçi yaklaşık 40 saattir uyanığım ondan da ateşim çıkmış olabilir dedim ama sanırsam alkoldendi bendeki sıcaklık.
Maç başladı. Devre arası oldu. Tolga fenalık geçirdi. İkinci yarı başladı. Gökhun Burak1905 le görüşmeye gitti. Geri döndü. Tayfa bizim ön tarafa geldi. Sıkış sıkış oldu yine. Yine sıkıntı bastı. Penaltı oldu. Gol oldu. Sevindik. Meşale yaktık. Üstüm başım yandı. Polis biber gazı bombası attı. Öksürdük. Şarbon tükürdü. Maç bitti. Pankartlarımı almaya gittim. Emanet ettiğim ibnenin evladı başkasına vermiş. O başkası benim arkadaşım olduğunu söylemiş o da öylesine vermiş. aramızda demir ve 3 metrelik uçurum olmasa sarılcaktım gırtlağına pezevenkin. lakin en çok emek harcadığım pankarttı. 2 gün uğraşmıştım. Sağlık olsun napalım.
Maçtan sonra eve dönmek için arabalara tıkıştık. Uyudum. Uyandım. Hala berlindeyiz. Yine uyudum uyandım. Hala berlindeyiz benzin istasyonuna uğramışız. Uyudum uyandım. Leipzig. Uyudum uyandım. Nürnberg. Uyudum uyandım. Münih. Uyuyamadım bir daha. ve Innsbruck.
Foto ekleyip yayınlayacaktım yazımı. ama elime foto geçmedi ki. Şarbon paristen dönsün de ben davul çalarkene çektiği fotoyu yollasın.
Gönderen testoo zaman: Cuma, Aralık 05, 2008 7 yorum
Etiketler: Deplasman, Galatasaray, Reise Reise, tribün, ultras
20 Kasım 2008 Perşembe
18 Kasım 2008 Salı
Özgür için Adalet !

3 gündür yazıp yazıp siliyorum.
Aklımdan aslında kelimeler akıyor. Bir yandan içimde hiç tanımadığım, görmediğim ama yine de ortak noktam olan bir insan, bir yaşıtım için şu sıralar hissettiklerim. Diğer yandan bu ortak noktamız olan şeyi anlamayan insanlara duyduğum kin ve öfkenin duygusu. İkiside şu son 3 gündür o kadar üst düzeyde ki yazacak şey bulamıyorum. Forumlarda onun için açılan başlıklara bile sadece 'başımız sağolsun' yazabildim. Sanki bir dostumu, bir arkadaşımı kaybetmiş gibiyim. Durgunum.
Gerek Avusturya da olsun gerekse Türkiye de olsun gittiğim onlarca deplasman aklımdan çıkmıyor. "ulan aynı yoldayız aslında" diyip duruyorum kendi kendime.
Arkadaş geliyor "oğlum ama orayı yakıp yıkmışlar lan" diyor. Tribüncülükle alakası yok biliyorum, yine de çıldırıyorum. "keşke orda olsaydım da Özgür'ü vuranı ellerimle, yumruklarımla öldürebilseydim" diyorum. Bu Özgür'ü geri getirmeyecek. Şu an benim gibi Tribüne bağlı olan insanların hissetiklerini değiştirmeyecek biliyorum ama Adalet istiyorum. Özgür için Adalet istiyorum. Eğer Türkiyedeki adalet sistemi gelecek bir kaç saat içinde değişmezse o şeref yoksunu katil tez zamanda yine dışarda olacak, büyük ihtimal yine kaçak şekilde benzin istasyonu işletecek, belki bir başka kardeşimizin ölümüne sebep olacak.
Türkiyedeki adalet sistemine malesef güvenim olmadığı için ellerimle acı çektire çektire öldürmek istiyorum o haini.
Tribüncüler Terörist değil!
Taraftarlar potansiyel suçlu değil!
Tek isteğim Adalet!
Özgür için Adalet!
Gönderen testoo zaman: Salı, Kasım 18, 2008 1 yorum
Etiketler: ultras, ve insan...
7 Kasım 2008 Cuma
Meşale yasssahhh

Şimdi meşale sadece ülkemizde mi yasak. Uefa da mı yasaklıyor? tam bilmiyorum. Ama uefa yasaklıyorsa sitesine neden böyle fotoğraf koymuş, ben tahrik oldum gelecek maç yakıcam 2-3 tane.
Bence uefa yasaklamıyordur lan. bizim sikindirik federasyon, valilik, zartlık zurtluk kombinasyonu sonucunda çıkan tırto yasalardan biridir herhalde. Çünkü sahaya atılmadıktan sonra yakılmasında ne gibi bir sakınca var? bence zaten uefa sahaya atılmasına ceza veriyor. zaten bi bizim ülke direkt her boku abartmak zorunda. götelekler yaaaa o meşale kıçında patlar inşallah. (yasayı savunan herkesin götü yansın)
Gönderen testoo zaman: Cuma, Kasım 07, 2008 8 yorum
27 Eylül 2008 Cumartesi
Alpaslan Dikmen | 1965 - ....


Söyleyecek söz bulamıyorum. Sırf Galatasaray tribünlerinin değil bütün Tribüncülerin başı sağolsun. Çok değerli bir insandı. Mekanın cennet olsun Alpaslan Abi...
Hiç bıkmadın
Büyük bir aşkla bağlandın
Yeri geldi sabahladın
Bütün ömrünü harcadın
şimdi söyle
Nerdesin sen
Oldumu bırakıp gitmen
keşke çıkıp
şaka desen
Ne olur ALPASLAN DİKMEN!
Gönderen testoo zaman: Cumartesi, Eylül 27, 2008 3 yorum
Etiketler: Galatasaray, tribün, ultras

